Halep’e gideceklere arşını göstermek

Çoğu insan sadece nefes alır ama yaşamak için yetmez bu. Dilinizde tüy bitene kadar konuşsanız da fayda etmez. İnsan kendini bırakınca zamanın dipsiz çukuruna; günler, haftalar, aylar üstüne toprak atar. Gözünü açsa fark edecek ama göz kapakları ağırlaşır anbean. Varken yokluğa düşer, yaşamak varken düşler.

Kalk doğrul lütfen. Camı aç, derin bir nefes al ve sor kendine neden? Ama bahane üretmeden… Yaşamak direnmektir, belki beyhude bir çırpınış bu, lakin direnmek gerek yenilmeden. Sevdiklerin için hüzünlenmek ve içlenmek yerine, onlar için güçlü olmak ve her şeye rağmen koyulmak yoluna sonsuzluğun. Lütfen anla!

Birileri için canını vermek yerine birilerine can vermek… Kötüleri alt etmek için, sırf iyilik olsun diye gücüne güç katmak…Zor olsa da anlamsız olmasa gerek. Bir yola çıkacaksa insan, ısrarla yürüyecek o yolda. Yaralansa da, kırılsa da asla pes etmeyecek. Benden bu kadar demeyecek asla. Hep dahası vardır, dahası şu tepenin arkasında. Ha gayret, yaşamak için umut kadar gaye gerek.

Hayat zor olduğu kadar basittir halbuki, sen yeter ki o sana verilen nefesi öp de koy başına. Kum saatindeki her kum tanesi eşit dökülür henüz vurulmamış her başa. Gün bittiğinde hesabını yap ve cevap ver kendine. Ne ektinse o göverecek bu bağda. Kimisi dünyaya talip, kimisi bir rüyaya, sen, ‘ben de varım de’ yokluk zaten bekliyor seni günün sonunda.

Akışına bırakacak bir hikayesi olmalı insanın. Cesur olmalı kaybedecek kadar. Ayağa kalkacak gücü yoksa bile, sürünerek yoluna devam etmeli her defasında.

Hiçbir hekim hastanın yatağına girip onu tedavi edemez. Maharet odur ki bünyedeki illeti iyi edecek merhemi bulacak tabip. İyi olacak önce, sonra iyi edecek. Kendi derdine çare bulamayan başkasının derdine yansa kimin umrunda.

Hadi doğrul, koyul yola! Halep oradaysa arşın burada.

Ali Akçakaya

GELİNLİK KIZ

 SELİM İLERİ

Çocukken gidilen evler iki türlüydü: Annemin seçtiği dostluklar ve gitmek zorunda kaldığı yerler. Annemin gönlünce kurduğu dostlukları severdim ben. Çoğu dünyadan elini, eteğini çekmiş kimselerdi. Öyle yerlere gideceğimizde annemin ince kıvrımlarla biçimlenmiş dudakları sevinçle çözülüyor; ruj, dudaklarda hafifçe gezinip kızıla dönüştürüyor kırmızısını. Kapıdan kedi adımlarıyla çıkıyoruz. Annem, dikkatle sokak kapısını kilitlemiyor. Sonra sokak yazsa daha bir iç açıcı serinlikte, sonbaharı yaşıyorsak iyicene iliklerimizi ısıtan ılık güneşlerle dolardı.
Yollarda dönüp dönüp gerime bakıyorum. Şifa’nın denize çıkan burnunda sakızağaçları vardı. Artık deniz banyolarından vazgeçilmiş günlerde, gençler onların altlarına otururlardı. Yoğurtçu tarafından sandallar çıkıyor; Kurbağalıdere’nin ağzına gelince ya Kalamış kıyılarına uzanırlar ya da Şifa’dan Moda’ya kadar gezinirlerdi. Öğlen güneşinin omuzlara eğilişi, okşayışı.
Annemin yeniden gençkız gibi yollardan geçtiği sıralarda, yağmurlardan bile gönenirdim. Bu yağmurlar ergenlik yıllarımın ve şimdinin yağmurlarına yabancıdır. Rüzgâr üşütmezdi; soğuk rüzgârlar yağmurluğumun yakasını, eteklerini açıp uçurtmazdı. Yağmurda yürüyüşlerimiz annemle. Tramvayların, otobüslerin, vapurların, ender bindiğimiz otomobillerin pencerelerine iri damlalar vururdu. Damlanın bütünleşerek cama çarpışı; dağılarak kendince su yolları açıyor. Binlerce resim çizerdim kafamda. Annemi görürdüm, kuşlar uyduruyorum, ayyıldızlı Türk bayrakları… Yağmurun çiçekdürbününden binlerce şekil geçerdi arka arkaya. Bulutlarla da hep bu oyunu oynardık. İncilâ Abla’yla. İncilâ Abla, annemin isteyerek, özleyerek gittiği evin kızıydı.

Devamını Oku

Bahar Sesini Duyan Vardır Bir Yerlerde

Dışarıda gümbür gümbür bir bahar. İnsana nedir yahu bizi birbirimizden alıkoyan diye bağırıyor. Uyanıyorum da ortalığa dağılan cemreleri topluyorum.

Yaşamak arzusunda isen ağaca bak, dala, yaprağa diyorum eşime dostuma. Umut et, iyi yad et dünü, yarına yetiştir papatyayı gülü. Çiçek adları öğren mesela. Ağaçlara dokun yahu. Atla serin sulara bir kulaç at bahara. İyilikten güzellikten dem vur. Bir demlik çay koy önüne, zeytin, peynir ve bir parça ekmek. Denize aşer, dalında çağla gör, minicik eriklere dokun, insanlara aşkla bak. Yaşamak arzusunda ve emelindeysen, yaşa, yaşat yahu, ötesi yok. Camı aç, temiz havayı çek içine. Hüzün güzeldir, korkma hüzünlen arada. Tarifsiz bir mevsimdir bu, kapına gelmiş, içeri buyur et. Bir şeyin yoksa bir tebessüm et ona.

Otur soluklan, düne dair nen varsa bırak orda kalsın, anılar hayata renk katsın, omuzlara yük olup abanmasın. Bu işin dünü yok inan, yarını da olmayacak. Elinde ne var ne yoksa bırak, çimenlere uzan, doğanın renkleri kir değildir, bırak renklensin hayatın.

Seslerde bir ahenk vardır. Gürültü yoktur, yankılar yapay değildir, insan elinin değmesini beklemez güzelleşmek için. İşin tılsımı da burda.

Bak hürriyet, bak özgürlük, korka!

Ali Akçakaya