Sukutu Hayat
Coşkusunu kaybetmiş bir gerçekliğin içinde yuvarlanıyorken düşüncelere dalıp vurgun yemek, hayret halinde. Sebepler ararken harıl harıl, yok yere selalara çarpıp kulaklarını mühürlerken ötesine, tenekelerin tıngırtısına kurban gitmek, sefalete muhtaç halde.
Oysa varlığa biçilen mintan en afilisinden, en beyazından göğün. Bu kasvete, bu hengameye bakma sen, saçını tara, en güzel kokularından sür, çağın çarmığında göğe yüksel ve oradan çakıl yere, zerrelerine rastlanmasın eve dönüş yollarında, o yıllarında.
Sonra bir neden isteyecekler senden, umdukları karanlığı ver onlara. Işıklarını yak onlardan uzak, ırak memleketlerde bahara inat kendine erbainler beğen, bağrı açık ve yanık dolaşacak. İçini titreten heyecanın hükmü düşünce kanun hükmünde kararnamelerle, ben ne yaşadım diyeceksin, ama sualler bir lâla sorulmuş olacak.
Her şey sadece yaşamış olmak için miydi? Yoldan geçerken yola yüklediğin mananın derinliği asfaltın altında eriyen ruhların azabıydı belki. İniltilere inat keyfine baka baka yoluna koyulmuşken ayağına taktığın prangaların çürüdüğü güne kadar, kadehinin imbiğinden damıttığın hayatı bir kenara bırak da izle olanı, olduğun kadarını.
Hayvanlar aleminde elalem ne der diye kuyruğu yanmış it gibi dolanıyorken biçare. Sahnede ayağı kaymış, repliği boğazına yapışmış halde, bir can havlinde yani, perdelerin kapanmasını beklerken aklından geçenlere iç geçirip diş geçiremiyorken, yaşamak mı diyordun sahiden bu oldu bittiye. Defterini düren meleklerin mürekkebi kuruyuncaya kadar cürmünü yazdığı defterin sararmış yapraklarındaki hüzne kim aşina olacak ki bu devirde. Para etmeyen meziyetlerin alıcısı da senin gibi ahmaklardı sadece, onlar da kursaklarından geçen lokmaya secde edecek halde, nefislerine uyacakları günahların uğramadığı semtlerin cami avlularında tanrıya dileniyorlar ne çare.
Dualar ediliyordu uzun uzun, içte kalan uhdeler dillerden dillere destan olmuştu çoktan. Herkes masum bir hayret ve tarihi geçmiş gayretlerin kokuşmuş teriyle, tek yürek olup boşluğa çarpıp çarpıp yok oluyordu, her şey mi göz göre göre. Buna zorundalardı, ellerinden başka türlüsünü almışlardı çoktan, onlar da ellerinden geleni ardına koymuyordu, hepsi bu.
Günün sonunda tüm yollar o boşlukta sükun buluyordu da, öncesinde olan biten aşkına biteviye çırpınıyordu, acz ve gaflet halinde ademin üvey oğlu.
Ali Akçakaya