Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Bergen

28 Temmuz 2011/in Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Norveç’in Bergen şehrindeyim. İstanbul’dan hiç bu kadar uzaklaşmamıştım. Bir dağın tepesine tırmandım ve Okyanusa uzanan bu şehre tepeden bakıyorum. Yol insana çok şey öğretiyor, zamanım olsaydı da yazsaydım ama yollar bitmiyor, biz varmak için yıpratsak da kendimizi nafile.

Buradan Osla’ya gideceğim. Sonra mı? Sonrasını ben de pek bilmiyorum. İyiliğe dair olan herşey sizinle olsun…

what a pity !

25 Mayıs 2011/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Şiirler/tarafından Ali Akcakaya

Tamer Sağır

sevişirdik geceleri yatağına serildiğim
duvarları boyardı aşkım namusluydu
günde en az bir kez abdest alırdı
ve trombon çalardı balkonda
bütün şehir aşkımıza inanırdı. Devamını Oku

Yazan çok, okuyan yok

06 Mayıs 2011/in Seçme Bilimsel Yazılar/tarafından Ali Akcakaya

Doğan Hızlan / Hürriyet Gazetesi – 6 Mayıs 2011

SON günlerde yazılarımda en çok şiirden söz ettim.

Çünkü ardı ardına şiir festivallerine gittim, şiir ödüllerinde seçici kurul üyeliği yaptım. Şiirlerin okunduğu, şiire dair tartışmaların yapıldığı sempozyumlarda, panellerde bulundum.

Yazılardan bir liste çıkaracak olsanız, en çok gündemde olan edebiyat türünün şiir olduğu kanısına varırsınız.

Şiir dergileri ilgi görüyor, şairler internet aracılığıyla şiir üzerine düşüncelerini dergiler dışında, birbirlerine iletiyorlar.

Şiir dergileri, şiir üzerine eleştiriler yoğun ilgi görüyor.

Şiir yıllıkları, bir yılın şiir ortamını okurlarına örneklerle iletiyorlar.

Hemen hemen her kentte, hatta büyük kent dışındaki belediyelerde de şiir festivalleri düzenleniyor. Belediyeler düzenlenen panellerin, sempozyumların, festivallerin kitaplarını çıkarıyorlar, böylece bu toplantılara kalıcılık da kazandırıyorlar.

* * *

PEKİ bu yazdıklarım şiir kitaplarının satışına yansıyor mu? Hayır.
Okurlarım bu yoğun biçimde gerçekleştirilen etkinliklere bakınca şöyle düşünüyorlardır.
Ülkemizde şiir en çok ilgi gören edebiyat türü olduğuna göre, şiir kitapları da çok satıyordur.
Durum tam tersi.

Bir arkadaşım anımsattı.

Yıllar önce kapanan Sombahar dergisinin son sayısında şöyle bir yazı yayınlanmış.
Dergi satışı -arkadaşımın belleği yanıltmıyorsa- bin adede ulaşabilmiş ancak.
Kapandığı gün ise, onlara gönderilen şiir sayısı çoktan on bini geçmiş.
Çelişki dikkatimi çekti, demek ki şiir gönderen bile o dergiyi okumuyor.
Aziz Nesin’in sözünü anımsatalım: Türkiye’de her üç kişiden dördü şairdir.
Şiir yarışmalarına gelen şiir sayısını yazsam şaşırırsınız. Katılanlar şiir okusa, şiir kitabı alsa, şiir kitapları en çok satanların başına oturur.

Birçok yayınevi şiir kitabı basmıyor, şimdiye kadar söylediklerim sanırım onların temel çekincesini açıklıyor.

* * *

ŞİİR kitabı basan yayınevleri yöneticileri ile görüştüm. Onların saptamalarını aktaracağım.
Yitirdiğimiz ustaların kitapları, yaşayanlara oranla çok daha fazla satıyor.
Onların Toplu Şiirleri daha fazla alıcı buluyor.

Toplu Şiirler’in yanı sıra, yaşayan şairlerden seçmeler de tek tek kitaplara göre daha çok alıcı buluyor.

Gerçekten basım sayısına baktığınızda, bu durumu gözlemleyebiliyorsunuz.

Şiir okuru artık bir şairin külliyatını okumuyor, en popüler, en gündemde olan şairler için bile geçerli bir durum. Onun için de seçmeler okur buluyor.

Birçok kişi, şairlerin ve şiirseverlerin dışında olanlar, ne yazık ki, yakın geçmişte yitirdiğimiz şairlerin adını anımsamıyor, adını anımsasa bir tek şiirinin adını veremiyor.
* * *
ŞİİRSİZ bir yaşamın eksikliğini duymuyor musunuz?
Bir kere yaşamınızı gözden geçirin.

Televizyon Öldüren Eğlence Kitabı’nın Önsöz’ü

20 Mart 2011/in Düşünce Yazıları/tarafından Ali Akcakaya

Neil Postman

Gözümüzü 1984’e dikmiştik. O yıl gelip de kehanet gerçekleşmeyince sağduyu sahibi Amerikalılar kendilerine usul usul övgüler düzdüler. Liberal demokrasinin kökleri sağlam çıkmıştı. Terör her yere sıçrasa da Orwellci kabuslar en azından bize uğramamıştı.

Oysa Orwell’in uğursuz öngörüsünden başka bir öngörü daha bulunduğunu unutmuştuk: Bu değişik kehanet, Aldous Huxley’in biraz daha eski, biraz daha az bilinen, ancak aynı derecede ürkütücü olan Brave New World’uydu ( Cesur Yeni Dünya, çev. Ender Aral, Yılmaz Y.,1989). Okumuş insanlar arasında bile yaygın olan inancın tersine, Huxley ile Orwell’in kehanetleri aynı şeye ilişkin değildi. Orwell’in uyarısı, dıştan dayatılan baskısının bize boyun eğdireceği yönündedir. Huxley’in görüşüne göre ise insanları özerklikleri, olgunlukları ve tarihlerinden yoksun bırakmak için Büyük Birader’e gerek yoktur. Huxley’e göre, süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme yetilerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır.

Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley’in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumayı isteyecek kimseni kalmayacağı şeklindeydi. Orwell bizi enformasyonsuz bırakacak olanlardan, Huxley ise pasifliğe ve egoizme sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu. Orwell tutsak bir kültür haline gelmemizden, Huxley duygu sömürüsüne dayanan içki alemleri ve tek başına iple asılı bir tenis topuyla oyalanmak gibi şeylerle ömür tüketen önemsiz bir kültüre dönüşmemizden korkuyordu. Huxley’in Brave New World Revisited’de belirttiği gibi, tiranlığa karşı direnmek üzere daima tetikte bekleyen kamusal özgürlükçüler ile rasyonalistler, “İnsanın neredeyse sonsuz olan eğlenme açlığı”nı hesaba katmamıştı. Huxley, Orwell’in 1984’ünde İnsanların acı çekerek denetlendiğine dikkat çekerken; Brave New World’da insanlar hazza boğularak denetlenmektedirler. Kısacası Orwell bize nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu.

Bu kitap, Orwell’in değil, Huxley’in haklı olduğu düşüncesiyle yazılmıştır.

Necip Fazıl’dan

10 Mart 2011/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmazlar
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz
İnsan bağırırken düşünemez
Düşünmeyenler ise hep kavga içindedir
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor
Ama Dede efendi’yi okuyanlar bağırmıyor

İnsanın kazandığı paradan değil
Paranın kazandığı insandan korkulur

N. Fazıl Kısakürek

17 / 35«‹1516171819›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top