Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Ziyad Marar’ın Mutluluk Paradoksu Kitabından

16 Şubat 2011/in Düşünce Yazıları/tarafından Ali Akcakaya

Kişi en büyük riski aldıktan sonra, reddedilmeyip kabul edildiğinde, benzersiz bir mutluluk yaşar. Bu tür bir zorluğa karşı kazanılan zafer, tüm mutlu sonların ayırt edici özelliğidir. Aslında sakınımlı bir performansa performans bile denmez, çünkü aynı ihtiyat, hem hakaret hem de içten alkışları kazanma riskini kaldırır. Ne kadar sakınımlı olur ve öyle görünürsek, o kadar karanlık kalır ve gerçek alkışları o denli az hak ederiz. Ne kadar sakınımsız olursak, reddedilme ve küçük düşürülme riskimizde o kadar artar.

Eğer seyirciler arasına gizlenirsek, asla beğenildiğimizi hissedemeyiz; o halde Levinas’ın söyleme riskini göze almalıyız: öpülme beklentisi uğruna tokatlanmayı göze almalıyız. Seyirciden gelecek- ister tezahürat ister yuhalanma olsun- gerçek bir tepkiyi hak etmek için, performansın yeterince savunmasız ve özgür olması gerekir. Eğer fazla sakınımlıysa, gerçek bir performans değildir ve ancak kahkaha efektleri elde edebilir. “ Katılımcıların biraz utanç ya da derin bir aşağılanma yaşayabilecekleri adımlar atmadıkları bir etkileşim yoktur denebilir. Yaşam belki bu kadar riskli değildir ama etkileşim öyledir.“ Mutlu olmak için, cesurca göze aldığımız risklerin karşılık görmesi gerekir.

Diğer insanların onayı olmaksızın mutlu olamayız; ancak, onaylanma, samimiyet, sevgi ya da beğenilmenin keyfine varmamız, bu güçlü arzulardan özgürleşme riskini göze almadıkça mümkün olmaz.

İŞTE İLAÇ PİYASASINDA DÖNEN OYUNLAR

09 Ocak 2011/in Düşünce Yazıları, Seçme Bilimsel Yazılar/tarafından Ali Akcakaya

İsmail Tokalak
www.odatv.com

6 Ocak 2011 gece yarısı TBMM’den geçen RTÜK yasası ile reçetesiz ilaçların reklamı serbest bırakıldı. Bu olayın reçetesiz ilaç tarafı. Bir de reçeteli olanı var ki, nereden bakarsanız bakın ilaç sektörü, çok iyi denetlenmesi gereken, fakat iyi denetlenemeyen, bu yüzden bir taraftan insan sağlığını tehdit ederken, diğer taraftan birçok oyuna açık bir durumda olan bir sektör.

Bu bilinmeyen bir şey değil, fakat kimse bu olayın üzerine gitmez. İnsan sağlığıyla ilgili olduğu için konu fazlasıyla hassastır. İlaç pazarında her türlü oyunu oynayıp daha çok kar yapmaya çalışanlar, “biz insan sağlığı için mücadele ediyoruz,” kalkanı ile bir dokunulmazlık kisvesine bürünmüşlerdir. Olayların üzerine biraz gittiğinizde, karşınızda kendilerine yönelik en ufak bir eleştiriye tahammülü olmayan, sizi hemen susturmaya hazır güçleri bulursunuz. Bu yüzden bu konulara değinenler, ileri sürdükleri iddialarda çok sayıda kaynak ve referans göstermek zorundadır.

İnsan sağlığını tehdit eden yalnız iyi denetlenmeyen ilaç piyasası değildir. Gıda piyasası, kimya sektörü, GDO’lu gıda ve tohum üreten biyoteknoloji sektörü ile bunlara bağlı sektörlerin denetimsizliği de insan ve çevre sağlığı için büyük tehdit oluşturmaktadır.
Çevremiz her gün hızlı bir şekilde yeni kimyasallarla kuşatılıyor. Bu kimyasallar bizi ve çevreyi zehirleyen en başlı etkenler. Bu kimyasalların çoğu da 1950’lerden sonra ortaya çıktı. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana 80 bini aşkın yeni kimyasal geliştirildi. Bugün 100 bin değişik kimyasalın tam olarak denetimi artık mümkün değil. Avrupa Birliği Komisyonu, bu piyasadaki yeni kimyasalların yüzde 99’unun çevre ve insan sağlığına olan zararlarının detaylı bir şekilde incelenmediğini geçtiğimiz yıllarda itiraf etti.1

Bugün, gıdalarda kullanılan 6 bin civarında katkı maddesi vardır. İnsanlar işlenmiş gıda ve ilaçların içeriği ve yan etkileri konusunda fazla bilgi sahibi değildir. 2007 ve 2009 yılında, Amerikalıların gıda güvenliği konusunda ne kadar bilinçli olduğuna dair yapılan araştırma (NDP Food Safety Monitor) sonuçlarına göre, halkın yalnız yüzde 29’unun gıda güvenliği konusunda çok duyarlı olduğu ortaya çıkmıştır.2

İNSANLAR SİLAHLI TERÖRDEN DEĞİL ADALETSİZ GELİR DAĞILIMI VE GIDA- İLAÇ TERÖRÜNDEN HAYATINI KAYBEDİYOR

Amerika’da hazır gıda üreticilerin ürünleri, kişi başına ortalama 3900 kalori tüketilmesine neden olmaktadırlar. Aslında bu oran bir Amerikalı’nın bir günde ihtiyacı olan kalorinin iki misline tekabül eder.3 Bu durum neredeyse şehir yaşamı içindeki herkesi kapsamaktadır. Gıda zehirlenmesi de işin cabasıdır. Bu konudaki istatistiklerin en iyi tutulduğu yer ABD olduğu için istatistiki örneklerimizi genelde buradan vereceğiz. 300 milyon nüfuslu Amerika’da her sene 75–76 milyon kişi gıda zehirlenmesine maruz kalmaktadır. Bunun yanında yalnız reçeteli ilaçlardan Amerika’da senede hayatını kaybedenlerin sayısı 100 binin üzerinde, ilaçların yan etkilerinden tekrar hastalananların sayısı da 2 milyondan fazladır.4 Bu ismi konulmamış gizli bir terördür. Devamını Oku

Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?

30 Aralık 2010/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Şiirler/tarafından Ali Akcakaya

Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünmezler…
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Birgün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında azarlarlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler !..

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sünküre sünküre
Yollara tükürürler…
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde…

KÖYLÜLERİ, SÖYLEYİN NASIL NASIL KURTARALIM ?..

Şükrü Erbaş

Pera’lı Bir Aşk İçin Divan

26 Ekim 2010/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Şiirler/tarafından Ali Akcakaya

Bir zambağın taçyaprağında yagmur tanesini
Bir kula atın rüzgarlı bayırdan kaynağa inişini
Yarısı gölgeli kumlarda ölümü bekleyen karanlık boğayı
Sabaha karşı ve hiç uyunmamış tanyerinde ışıyan kavak ağacını
Ve bütün bunları birden düşündüren seni düşünüyorum şimdi

Onat Kutlar

Matemden muhabbete Halkalı buluşması

23 Ekim 2010/in Seçme Bilimsel Yazılar/tarafından Ali Akcakaya

Başbakan’ın aşura matemine katılışı önemli; çünkü Sünnilik?Caferilik (Şiilik) meselesi asırlardır Türkiye-İran arasında çekişme konusu.

Abdülkadİr Yeler Radikal Gazetesi/ 17 Aralık 2010 

Muharrem ayı ve Muharrem ayının 10. gününe tekabül eden Aşura Günü tüm Müslümanlar için önemli olmakla birlikte, Caferiler için daha özel anlamlar ifade eder. Her yıl Muharrem ayının 10. günü düzenlenen törenlerle Caferiler, siyah giyerler, kendilerini zincirlere vururlar ve yine bir 10 Muharrem gününde zalimce şehit edilen Hz. Hüseyin’in acısını kendi bedenlerinde hissederler.

Türkiye’de toplumun büyük kesimi tarafından yeterince bilinmeyen Caferiler, her yıl Halkalı’da on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirdikleri aşura matemleriyle gündeme geliyorlar. Neredeyse tamamı Azeri Türkü olan Caferilerin asıl yerleşim alanları Iğdır, Kars, Ağrı ve bu illerin bazı ilçeleridir. Devamını Oku

18 / 35«‹1617181920›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top