Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Çığlık Parçası

15 Eylül 2023/in Seçme Bilimsel Yazılar/tarafından Ali Akcakaya

Yaşadığımdan biriktirdim sana. Kendimden artırdım. Her şeyin o en yavan halinden sıyrılıp renkler avuç dolusu…

Hep aklımın bir yerinde o soru. Gidip geldiğim yollara dökülen anlar, izler ve sen. Kimdin ki sen, yarattığına aşık olan tanrının yalnızlık oyunundaki gölge, karanlığında öldüm yine, orada dirildim ben. İçimden geçerken aklıma takılan, fikrimi kanatan çağdışı hislerimin cüretkar katili, nefesler aldım sana, otur yanıma.

Zihnine demir attım, bağrına doldum, göğüs kafesinde çırpındıkça kanatlarıma pasın bulaştı, canım da yandı, sahi iyi mi ettin sen! Yordum kendimi cenklerinde, her düşümü hayra yordum, süzüldüm iliklerinden bir sıcak bahar esintisiyle dolaştığım, sen. Beni kırdıkça tuzla buz olan, benden geçtikçe kendine bilenen, kinin de sen, kavgan da sen.

Uçsuz bucaksız ovalarından kaynağına dörtnala, koştuğum nefesler. Okuduğum suretlere doğra etinden, kanından içir, kördüğümüme bağlan, kal orada. Yükseklerime vur kendini, derinlerini göğe astım. Boynumdan, şuradan, bir dudak dolusu…

Ağaçlara, banklara, otobüs duraklarına astığım resimlere baktım. Otel odalarında sabah oldu, en çıplak bileklerinden kavradım. En ben olduğun yerinden öptüm seni. Opur gecelerin sessizliğine susuz çığlık parçası, alnına terimin damlası, yüzüne sakalımın sızısı.

Dört yanın yani, ucun, bucağın, kumların, tuzun, ıslağın ve yazın, alınyazın…

Ali Akçakaya

Okunmuş Meydanlar

28 Ağustos 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Eleştireceğim bir şey kalmadı elimde. Savunacağım da, tarafı olacağım bir davam da… Uğruna feda edeceğim, uğruna heba olacağım yaygaralar da…

Savaşların ve kin dolu bakışların arasında bir içsavaşta tarafsız yerde, gelip geçeni izliyorum, elimde yok makul gerekçeler de. Doğrularımı bir yerlere saklamışım, bulamıyorum. Nereye koydum hakikatlerimi, esas meselemi, bilmiyorum. Hararetini yitirmiş ihtiraslar, ihtişamına gölge düşen büyük davalar ilk celsede kapandılar. Kapılar açık mı kapalı mı ilgilenmiyorum.

Uzakların yanına koyduğum yakınlar, ne kadar uzaklaşsam da kaçamıyorum. Teslim olmak kalınca payıma, teselliyi mahkumlardan soruyorum. Duygulara yamadığım derin manalar, hepsi mi çocukluktan kalma sanrılar. O ulvi nutuklar, gözyaşları ve büyük laflar, lüzumsuz tantanası varoluşun. Sen ellerini açmış başka hayatlar, bense aman diliyorum.

İnsan pazarından eli boş döndüm, akşamdı. Sahip olma hülyasının bedelini deftere yazdım, sayfasını bulamıyorum, bileklerimdeki izini sonsuzun. Sıkı sıkı tuttuğum ne varsa elimden kayıp giderken, başım dönmüş, sonrasını hatırlamıyorum. Bir şey değişmeyecekti zaten, eskiyecekti belki, sonrasına dair pembe düşler, kirlendiler, üzerime sıçradı çağdaş etler, kanlı gölgeler.

Acele etmiyorum artık, zaten tıkırındayım zamanın, yarının ötesinden berisine sesleniyorum, yavaş diyorum, sükunete davet ediyorum lalları. Temize çekiyorum müsveddemi boş vakitlerimde, kaderimin yazıldığı beyaz sayfama dalıp gidiyorum sorumsuzca, ardıma bakmıyorum bile, kim var kim yok diye.

Hatalarımdan yeni hatalar çıkarıp yanlış şıkları işaretliyorum, galiba kaybediyorum kendimle olan imtahanımı. Kazandığım zaferlerin nidalarına ağıtlar yakıp, gurbetimden memleketler inşa ediyorum çocuklara. Bayramlıklarımı giyip mezarlıklara gidiyorum, büyüklerin ellerinden küçüklerin gülüşlerinden öpmeye.

Sen kazandın, ben tarafsızlık ilan ediyorum. Alkışlarla, üzerime çullanan sahnenin demir parmaklıklarından seslenip kimime, yok mu diyorum.

Varlığın angarya anla! Yokuna fatihalar, yokuna meydanlar okuyorum.

Ali Akçakaya

Tasmadaki Kan

26 Ağustos 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Koşmaktan mecal kalmamışken peşi sıra dizde, söylemekten dilde… İlk duraklar hep kalabalıkken, hayata tutunmak yorgun argın son bir umut, ha gayret ya nasip diye diye. Gidecekse günün sonunda, geçse bile,  kalmasına bağlanmış umutlar heba olmuşken, ağıtlarıma da antlarıma da güle güle.

Zorla değil ki her sürgün, çoğu zaman seve seve. Adresler mühürlü zarflarda verilmiş, bitmemiş hikayelere mutsuz sonlar iliştirilmiş, peki. Başlangıçlar karalar bağlamış, ağıtlar yakılmış gelene, dünyası kararmış, temennisi ışıklar içinde uyuyakalmıştır.

Huzursuzluk safhasına geçilmiş, modern kadını afakanlar basmıştır halvetiyle. Kavgasına tutuşmuştur sevdiğine, sevdiği nefretine. Yangınlara deli gömleği giydirip sokaklarda gezdirilmiştir, aleme ibret diye. İbretler alınmış herkesin göreceği bir yere konmuştur. En acıklı yanı da öykünün yarıda kalmasıymış gibi, hüzünlere kılıflar uydurulup haklı olmanın adil olmayan gururuna sarılıp ağlanmıştır. Kadına iyi olmuştur, erkek rolünü unutunca rüsva.

Nereden başlasak bir ayağımız hep aynı çukurda. Kiplere manevi angaryalar taksim edip cümleye ağır manalar yükleyince, zaman geçse de aynı yerde farklı neticeler beyhude beklenmiştir, hayır gelmeyeceğini bile bile. Gelmiş olanın çoktan geçtiğini, ya da geldiği yerin dünde bir yer olduğunu bilememiştir, cahilliğinden değil de işine öyle gelmiştir.

Hayvani olan ağır basmış, etine zehir katılan köpek, afiyetle nefis öğününü hiç etmiştir. Ağzından salyalar akarken şehvetle havlanmış, onu kudurtan tasmasına kan bulaşmıştır. Suçu herkes köpeğe atınca, sahibi de itine sahip çıkmamıştır. İt inleye inleye can atarken yokluğa, kervan da yürümüştür sonsuzluğa.

Çürümeye yüz tutmuş etler arasında tenini arayan ruhlar, evsiz yurtsuz kalınca, varoluşuna yüklenen boşluklar da kırılmıştır sana.

Ali Akçakaya

Keçi Yolu

20 Temmuz 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Köhnemiş kentlerin tekinsiz sokaklarında yürüdüm, uzağında senin, sesinin. Hiçbir şeye değmeyeceğini demiştim sana, değmedi, öyle kalmadı da, değişti, geçkindi.

İnsan zihnini götüremüyor, hep takılı orada, ona mukayyet ol, keçilerimi iyi bağla. Bana sıcağından ayır, yazından, terli yanlarımı kurutma. Kavganı ver bana, sessizliğine göm, tekmeler savur taburelere, yüzümde korkuya dair ne varsa ateşinle dağla, korkma.

O kadar kendimden geçtim ki, yollarım hep sarpına abandı. Bir bedduanın en içten halini taşıdım bağrımda. Heveslerimi hiç ettim çoktan, sürükleniyorum avazına. Her şeyini verince bir şeyin kalmıyor ya elinde. Ellerimdeki boşluğa talihim yazılmış, tahta da tebeşir de kara. Bir yolu hep oluyor da ona da gönül razı olmuyor. Çıkmazında göğe bakıp sabır diliyorum Tanrına.

Tüm suçu aynı adamın üstüne yığıp masumiyet bayrakları açılıyor. Göğün canı acıyor da susuyor. Sonsuza kadar susacak adam biliyor,  bildikleriyle sınanıyor. Arpa boyu yürüyoruz el ele, ekinler hasat ediliyor, kuru yazların sarı başaklarından taç yapıyorum, nafile sana. Manzaralar iliştiriyorum yollarına, uçurumlarından düşüyorum da Allah’tan kanatlarım var, sarplarından aşağıya süzülüyorum. Kuytularına dudaklarım değiyor, kanıyorum. Kanıyorum zehirli bir güzelliğin dehşetine. Etin ötesinde bir ülkeye varıyorum, nazarlardan kem gözlerden sıyrılıp, kurşunlar dökülüyor başımdan, sonuma nazarından boncuklar takıyorum.

Keçilerimin ipini çözmüşler. Ben de peşlerine düşmüşüm. Diyar diyar gezmişim atlasını. Arzıma seni iliştirmişim meğerse, dönüyorum işte, ben ardın sıra keçilerim önde, kaçtığı yere.

Ali Akçakaya

Aynaların diline acı biberler sürenler

03 Temmuz 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Ne değişti ki, her şey aynı, olması gerektiği gibi, yaşananda yalın bir hakikat gizli. Roller, oyunlar ve senaryolar, tam zamanında sahnesini alıp iyi kötü rolünü ifâ edenler, değil ki ötesi. Suçlusunu aramak ve bulmak neyi değiştirir ki, suçlu da senaryonun kurbanı. Kurbanlar kime ki?

Bir yerlere ulaşmak için çok şeye sahip olduğunu unutunca üzerine çöken o ağırlık var ya, seni sen yapan şeye bir hayli uzak yerde. Yolun sonunda kesişen yalanlar, o yalın hakikati yüzüne vuracaklar, sen öyle san, kaybetmedim ki. Sen kazandın diyelim de, peki neyi? Kazandınsa uğruna neyi kaybettiğinin muhasebesini yapma bari, neticeye anlamlar yükle, hayra yor. Var mı başka çaresi!

Yazdığın tüm hikayeler iki günlük anlamlar taşıyacak, hepsi bu. Üzüldüğün şey, uğruna vazgeçtiğin ve bir yerde vazgeçildiğin neyse işte o. Varlığına makyajlar yapacaklar, kendini bulamayacaksın, ah o yola koyulmuş vasat kalabalıklar. İlk sağanakta renkler akacak yaşların arasında. İnsan hep kaybettiğine ağlamaz, kazandığın zaferler seni yenilgiye uğratacaklar. Sahnelere davet edecekler seni, yüksek yerlere çıktıkça her şey daha da alçalacaķ, yani etrafını alçaklar saracak. Ve günü gelecek tabii, ayağın kayacak herkes gibi, alçaklarda bir yere düşüp, hiç olduğun gibi hiç olacaksın yine, eski günlerdeki gibi. Dahası yok ki, ne bekliyordun, herkes kendi yağında kavruluyor, sadece yağı çok olan biraz daha fazla yanıyor. Yanan ne ki, can mı, canan mı, ötesi mi?

Seni esir alan bu köleler var ya, en âlâ efendiden daha gaddarlar, unutma. Zayıflar zayıfları ezmekten başka çare bilmezler. Güçlüleri memnun edince dahasına erişecekleri zannı onları güdüler. O zayıfların diyarında kanun koyucular da güya zayıfların tarafında. Herkes zayıfların tarafında olsa da savaşları hep güçlüler kazanır, kalabalıklar o yüzden kaybetmeye hükümlüler ve her gün milyonlarca zayıf, yükümlülüklerini yerine getirip şükrederler. Şükredenlerden olurlar.

Sana saygısı kalmamış sevgiler taşır kalpler. Bir tereddüttür bu, arada kalmışlık, o arada yaşanır sevgiler. Savaşların ortasında yani, orada zayıfların diyarında. Kaçıp kurtulmak istedikçe etrafını sarar, içine doğar, senden ötede değiller, uzaklaşamazlar çünkü içinden gelirler. Yanı başından bile daha yakındır, kaderini yakınlarına azmettirirler, sen ihanet desen de herkes hükmünü yerine getirir, rolü öyle icab eder. Hiçbir repliğini boş geçmez, öyle yerde öyle bir laf eder ki, kendisi de inanamaz söylediğine. Pişman da olsa o söz söylenmiş, o sahne yaşanmıştır, tam da senaryoda yazıldığı gibi, ne eksik ne de fazla. Alkışlar rolünü en iyi oynayanlara…

Peki ne olur günün sonunda o yalın hakikate. Çok badireler atlatır, çok yalanlara kurban edilir, makyajlar yapılır, aynaya bakınca tanıyamaz kendini. Bu ben miyim der, ayna ona yalan söyler, aynaların diline acı biberler sürerler. Mahkemeye çıkarırlar hakikati bu hale getirenlerin faillerini. Şahitler dinlenir, dağ taş dile gelir, gökler yarılır, zembillere binilir. Yani her şey olması gerektiği yerde, olması gereken kronolojide vuku bulmuştur.

Bir oldu bittiye gelir yaşananlar, yaşadıkların, yaşamın yani. Öğreneceksin mutlu sonlara anlam yüklememek gerektiğini. Kazananlar da kaybedenler de kaderine ağıtlar yakarken, ocaklara kara haberler düşer. Haberi olmaz ahalinin, durup düşünecek vakit yoktur, bitmez ödevler, yükümlülükler.

Hayat bir yerde kalmaz tabii, seni savurur, ötekini boşluğa iter, yolcuları tanımaz, yolu bilir, bilinmeze hüküm giymiştir.

Herkes cehennemini cürmü kadar bir yere kendi elleriyle inşa eder.

Ali Akçakaya

3 / 35‹12345›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top