Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Ömür Dünya

24 Şubat 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Hüznüme öfkeler iliştirmişim.

Resimleri kararken gölgenin peşine düşmüşüm kimse uyandırmamış, kan ter içindeymişim de kimmişim. Haritalarımı yakarken dumanına ülkeler, diller, anılar serpilmiş, hepsinden geçmişim.

Nerelerden gelmişim de, nelerden geçmişim sana. Kente lanetin çökmüş, bahara bir şey kalmamış, piknik sepetime iki çatal bir bulut koymuşum. Ağaçların gölgesine asmışım anılarımı, iyi bir adamın kötüyle olan imtihanını… Hep bırakmışlar en iyi olduğum derslerden, inat etmişim iyisine, kapısını çalmışım, tanrısı açmış, buyur etmiş.

Olana hayırlar biçmişim, dar gelmiş kefenler ömrüme, toprağını elimle kazmışım, zeytin dalları iliştirmişim saçlarına, rengi cılız siyahına… Kavganı koymuşum yanına, ateşimi vermişim, külümü sürmüşüm alnına. Ne olmuş yani yolumdan geçtiyse yazgın, ne olmuş canımı okuyup yanlış anlamışlarsa. Koluma kanadıma muştularını bağlamışlar, uç demişler demir parmaklıkları açıp, uçtuğumu sanmışım, düşermişim meğer. Dünyanın bilmem kaçıncı günüymüş, kaç gün geçmiş üstünden, hesabını tutmaktan acizmişim.

İyi bir sabaha uyanırım diye uykulara dalmışım. Sabahı ararken mumları da hiç etmişim. Doğunun sert yokuşları güneşlerime yol vermemiş, o en uzun geceler de geçmiş sonra, ama onlar da kızgınmış sana. Dilimin dizginlerine asılmışım, sert sözcüklerimi yüreğimin balçığına banmışım. Sükutuma delilerimi davet etmiş, her kuytuya çığlıklarımı, imdatlarımı bırakıp kaçmışım.  Kimseciklerin olmadığı meskun mahallere gidip feryad etmişim kimselere. Adını anmışlar, çiçekler bırakmış banklara, duraklara, vapurların açık alanlarına.

Bir otel odası kasveti çökmüş üzerime, kadehlere buğular bırakmışım, ince ve çirkin dudaklarımın kurak izini… Birikmiş kitaplar ve iş güç arasında, kendi yasımı tutmuşum histerik kahkahalarla. Kravatlarımı ütülemişim sonra, ceketlerime mendiller iliştirmişim, kokular sürmüşüm boynuma. Ruj lekesi bulaşmış parmak uçlarını takip edip, ruhumu üflemişim vücuduna.

Çığ olmuşum çığlıklarınla büyümüşüm, dehlizlerinde yankılar bırakarak. Nehirler olmuş dökülmüşüm çorağına.

Diz kapaklarından öperken uyundırmışlar, güzel bir bahar sabahıymış, ne olsun daha.

Ali Akçakaya

O masallara karnımız aç

11 Şubat 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Korkularımla yüzleşmemiştim daha, çok erkendi. Kayıp verdiklerimi gömemedim bile, gülüşleri ellerimdeydi. Ağaçlarım kurumuş, mevsimlerim geçip gitmiş, bilemedim. Gurbetler biriktirdim solgun ve yaslı, sana ne söylesem manasızdı. Hangisinden başlayayım ki, hangi birini anlatayım sana. Pencerenin karanlığa bakan yamacına baksana, beni an sonra, büyüt zihninde, bir yerlere koy yüksekçe, bırak ve canımı yak.

Çocuklar ölüyor şimdi, az ötende, küçükler daha. Dertleri başlarından aşkın insanlar, yaşama telaşında. Var olmak bu kadar çetin değildi sanki. Bu denli yormuyordu takvimler eskiden, zaman geçiyordu bir çırpıda. Göçüklerindeyim de, ölmedim daha, sesleniyorum sesimi bastırıyorlar, omuzlarımda ağırlıklar, dünyayı sırtlamışım da kimin umrunda. Helalinden olsun diye düşen payımıza, çok hırpalandık gibi, sahi değdi mi!

Bugün o caddeden yürüdüm, o sokağa döndüm sonra, oradan geçtim, aklından geçtim bir ara, her yerde bir kavga, ben de bir parça aldım payıma, çayımı içtim, ne yana dönsem o sima, o çehre, o dilemma… Zihnin ellerimde şekiller veriyorum ona, dualar okuyorum, ağıtlar yakmıştım sana. Gökyüzüne bakarken ayağım kaydı, kanadıma takıldı dünya…

Kimsenin bilmediği mutluluklar vardır, el değmemiş, keşfedilmemiş, onlardan derdim sana. Günün arka bahçesinde salıncaklar kurdum, telaşların uzağında, renklere can verdim, hepsini sana… Bakışlarını ablukaya aldılar, nazarına dokundular dedim sana, kurşunlar döktüm, karanlıklar bağladım, sen hala anlamadın. Benim en çocuk, benim iflah olmaz yanım, sokul yamacıma.

Antlar iç, yeminler et, günahlar çıkar, tövbelerinden getir bana. Bir daha de, asla de, yok de inandır beni, kandır beni, attalara götür, masallar anlat, kabuslarından uyandır…

Ali Akçakaya

Sarpa Saran Zaman

03 Şubat 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Bir yolunu buluyorum oraya varmanın. Yolum nereden geçerse geçsin bir bakıyorum, oradayım. Yine etrafta kimse yok, yine başbaşayım.

Canım sıkılmış, bir şeylerin üstesinden gelmişim, düşmemişim, yılmamışım, yolun yarısına gelmişim de diğer yarısına sınırlar germişim. Aldatılmışım meğer haberim olmamış, yarımı koparıp almışlar, eksikliğini hissettiğim ne varsa koparmışlar zorla. Aklım ermemiş olanlara, okuduklarımı yırtıp atmışım, anılar biriktirmiştim, şimdi hepsine yabancıyım. Olay örgüsünden koparmışlar beni, rolümü çalmışlar, kapımın önünde günü geçmiş gazeteler, isimsiz şiirler… Bırakıp kaçmış birileri, kaçanları tanıyormuşum ama isimlerini vermemişim kimseye. Baş sayfada gözlerine siyah bant çekilmiş bir kadın, göz göze gelmişim, korku ile cesaret arasında, talihsiz bir arafta. Satır aralarına adını yazmışlar, beni hüzünler basmış. Keramet sende sanmışsın, gülmüşüm, acımışım… Yalanlar söylemişim yok yere, verdiğim sözleri tutmaya çalışırken kayıp düşmüşüm de, yüzüstü bırakmış, üzerime basıp geçmişsin yine.

Sonra çekmeceleri karıştırken bilmem kaç yıl öncesine ait bir uçak biletine gözüm çarpmış. Sen daha küçükken hani, bilmem hangi kıtadayım, bilmem kaç yaşındayım o vakit, kim bilir kaç gün kalmışım orada. Ölmüş ölmüş dirilmişim, ölülerin günahını da yazmışlar bana. Ben yine bildiğimi okumuşum, günahmış o da. Defterim kabarmış, dürecekler de sıram gelmemiş daha.

Sonra sabah olmuş, hoca ezan okumayı unutmuş, millet namazını kılmamış, duasını etmemiş, oh olmuş. O sabah kimse kimsenin selamını almamış elbette, insanların yüzü sirke satarmış. Tam da öyle bir günde, hayalini görmüşüm, bir yolunu bulup kabusa çevirmişsin yine. Ben başımı alıp gitmişim, bir yere varacak olmuşum, telefonum çalmış da geri dönmüşüm sonra, döndüğüme lanet etmişim, gitmeye mecalim de kalmamış, kalakalmışım olduğum yerde.

Çaresizliği bildiğimden çareleri elimin tersi ile itmişim, acil şifalara muhtaçken hem de. Ne olacaksa olsun diyerek meydan okumuşum da, kimse yokmuş karşımda. Kimsenin olmadığı meydanlarda nutuk atmışım, kimsenin haberi olmayan zaferlere sevinmişim, kazanmıştım güya, öyle sanmışım. Sandığımdaki beyaz bayraklara kan sıçramış da kurumuş bile. Göklerime germişim lekeli beyaz bayrakları, hangi savaştan çıkmışım da kime mağlup olmuşum. Teslim olmuşum da ceplerimdeki cephaneliklerin hesabını veremedim diye canımı okumuşlar.

Hangi dilde ağlamışım, kime ağıtlar yakmışım, hangi sözü boşa tutmuşum onca zaman. Haliyle geç kalmışım, boşa beklemişim ayazda, uzadıkça sarpa sarmış, yol vermişim, ah almışım.

Yoluma yordamıma enkazlarını yığmışlar, geçit vermemişler, zorla almışım…

Ali Akçakaya

O adamın mektubu

16 Aralık 2022/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Bir gün benden vazgeçersen, ben de geçeceğim senden. Bir gün dehlizlerimden çıkıp gidersen, ben de çoktan terketmiş olacağım seni. Bir gün dil dökmekten usanırsam şayet, bana bakarken içimde kök salmış seni göstermekten bıkmışım demek ki.

Kimsenin ben olamayacağını unuttuğun vakit, ben de senin olmadığın resimlere bakıp tebessüm edeceğim. Derinimi bilen sen, hayata nasıl direndiğimi bir kenara itip, beni sıradanların sofrasına buyur ettiğinde, gelmeyeceğim. Merhametimi bilen kadın; dizimde, kucağımda, kanımda büyüttüm ben seni. Bir gün bana bakıp kendini görmezsen şayet, gözlerindeki karanlık boşluğa bırakacağım kendimi.

Gurur, kibir bilmiyorsam sana, en çıplak hallerimle geldiğimdendir. Avuçlarını öperken dudaklarımın kuruluğunu yüreğindeki ateşle okşadığın sürece sen, üç günlük dünyanın üçüncü günü de olsa, o ateşle saracağım seni yine usanmadan. Yine yakacağım, kavuracağım etini ruhumda. Kokunu süreceğim şakaklarımdaki aklara, çocuklarımızı alıp yürüyeceğiz kalabalıkları yara yara. Parklara, bulvarlara gideceğiz, çiçekler toplayacağız, kıyamete çeyrek kala.

İşte kadınım sen, işte senin yaban atın, delin, yüreği akça atan adamın işte. Çağın dışında yol yürüyen, eli ekmek ve kalem tutan, düşünen, düşleyen, soran. Sana şiirler, yazılar yazan, senin resmini çizen harflerle… Sana gelecek zaman kipleriyle bakan adam, omuzundaki meleğe senin adını veren, sevdiğin, kendinde bulduğun, seninle sen olan, yarın, yarının, olmazsa  olmazın. Varsın olmasın desen eksik kalacağın, bir ömür seninle gelecek eksik yanın.

Evine ekmek, tuz alacak adamın. Çayın altını kapatıp çocukların üstünü örtecek, seni sarıp uzun kollarına, kulağına yangınlar fısıldayanın. Sabahın, akşamın, ömrün, anın, anların, her yanın…

İşte ben o adamım…

Ali Akçakaya

Mizansen

04 Aralık 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Boğuntular ve sıkıntılar arasında nefesimle cebelleşirken göğsüme düşen gölgeyi eğip büküyordum. Ellerim acıyor, dişlerimi sıkıyordum. Şehrin her yanında bir huzursuzluk mangası kol geziyordu. Gülüşlerimden olur olmaz anlamlar çıkaranların gözünden düşüyor, canımı yakanların gözüne bakıp oh olsun diyordum.

Döngüsü iğdiş ediliyordu hayatların, gece gündüze galip geliyordu. Bir adam ekmeğini beynine banıyordu. İsteyen herkes hayret etmek için bir sebep buluyordu kendine, sessizce izlemek istiyordum ama nafile. Kimseden farkı olmayanların kendilerine biçilen kefenleri giyip, üç kuruşluk adamların iki metelik iltifatı için on takla atışına acıyordum, yani kendime. Dokuzuncunda düşüp mağlup sayılmak bile vazgeçirmiyordu onları ama acınası.

Madara olmuştuk, yenilmiştik, kavgasında yerimizi aldığımız adamların oyununa gelmiştik. Orta oyununun ortasında yatan leşi parçalayan kitlenin kötü huylusuyduk. Kimseye ispat edemeden kendimizi, bize düşen sürenin sonuna zorla getirilmiştik. Başımızdan aşağı kaynar sular döküyordu annemiz, yandım dedikçe dudaklardan dualar dökülüyordu. Gülüşlere dualar nakşediliyordu, her birine nazar boncukları takılıyordu mavi, annenin en güzel hali. Kalu beladan geliyorduk, yorgunduk, nazara değiyorduk, şehre sis çöküyordu, ezan seslerini kornaları ile bastırıyordu ahir zaman piyadeleri, geldiğimiz gibi dönüyorduk. Başa sarıyorduk sonu, sonu yok sayıp sonsuzdan başlıyorduk.

O gece yine erkenden yatağa girmiş tavana bakıyorduk. Karanlık bir el ateş açıyordu, sesin yankısından önce kıvılcımın rengi çarpıyordu şakaklara. Duvardan seken çocuklar saklambaç oynuyordu. Perdenin arkasına gizlenmiştim, tavandan kan damlıyordu, bembeyaz çarşaflar berbat haldeydi. Babam huzur içinde gözlerini yumuyordu, göğsüme düşen gölgenin sahibi beliriyordu ötede. Öteyle arama asırlar sıkıştırmıştım, bunu bilmiyordu kimse.

Affediyordun affına sığındıklarımı. Beni benden alıp beyaz bir çaputa muhtaç edenlere hesap soruyordum sonra. Sorduğum soruların cevaplarını bir deftere yazıp, o defteri hesap günü mizana koyuyordum.

Cürmümü bilmiyor, cürmüm kadar yer yakıyordum, ateşim dinmiyordu, dinsin de istemiyordum.

Ali Akçakaya

5 / 35«‹34567›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top