Mizansen
Boğuntular ve sıkıntılar arasında nefesimle cebelleşirken göğsüme düşen gölgeyi eğip büküyordum. Ellerim acıyor, dişlerimi sıkıyordum. Şehrin her yanında bir huzursuzluk mangası kol geziyordu. Gülüşlerimden olur olmaz anlamlar çıkaranların gözünden düşüyor, canımı yakanların gözüne bakıp oh olsun diyordum.
Döngüsü iğdiş ediliyordu hayatların, gece gündüze galip geliyordu. Bir adam ekmeğini beynine banıyordu. İsteyen herkes hayret etmek için bir sebep buluyordu kendine, sessizce izlemek istiyordum ama nafile. Kimseden farkı olmayanların kendilerine biçilen kefenleri giyip, üç kuruşluk adamların iki metelik iltifatı için on takla atışına acıyordum, yani kendime. Dokuzuncunda düşüp mağlup sayılmak bile vazgeçirmiyordu onları ama acınası.
Madara olmuştuk, yenilmiştik, kavgasında yerimizi aldığımız adamların oyununa gelmiştik. Orta oyununun ortasında yatan leşi parçalayan kitlenin kötü huylusuyduk. Kimseye ispat edemeden kendimizi, bize düşen sürenin sonuna zorla getirilmiştik. Başımızdan aşağı kaynar sular döküyordu annemiz, yandım dedikçe dudaklardan dualar dökülüyordu. Gülüşlere dualar nakşediliyordu, her birine nazar boncukları takılıyordu mavi, annenin en güzel hali. Kalu beladan geliyorduk, yorgunduk, nazara değiyorduk, şehre sis çöküyordu, ezan seslerini kornaları ile bastırıyordu ahir zaman piyadeleri, geldiğimiz gibi dönüyorduk. Başa sarıyorduk sonu, sonu yok sayıp sonsuzdan başlıyorduk.
O gece yine erkenden yatağa girmiş tavana bakıyorduk. Karanlık bir el ateş açıyordu, sesin yankısından önce kıvılcımın rengi çarpıyordu şakaklara. Duvardan seken çocuklar saklambaç oynuyordu. Perdenin arkasına gizlenmiştim, tavandan kan damlıyordu, bembeyaz çarşaflar berbat haldeydi. Babam huzur içinde gözlerini yumuyordu, göğsüme düşen gölgenin sahibi beliriyordu ötede. Öteyle arama asırlar sıkıştırmıştım, bunu bilmiyordu kimse.
Affediyordun affına sığındıklarımı. Beni benden alıp beyaz bir çaputa muhtaç edenlere hesap soruyordum sonra. Sorduğum soruların cevaplarını bir deftere yazıp, o defteri hesap günü mizana koyuyordum.
Cürmümü bilmiyor, cürmüm kadar yer yakıyordum, ateşim dinmiyordu, dinsin de istemiyordum.
Ali Akçakaya