Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Boynuna

25 Kasım 2022/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Şiirler/tarafından Ali Akcakaya

Şimdi beni hasat etseler, kökümdeki filizlere nazar boncukları takıp.

Mavisine saatimin ahşap ellerini dolasa bunamış bir kukla.

Bir bulut güneşimize siper olup katreler doğrasa soframıza, kan kokan.

Ekmeğimizin küfünden yeşiller çalıp yaprağına dokunsak bir incir ağacının.

Kış olsa yaza gün saysak, şükretsek yine.

Kestaneler patlasa irkilsek ve gülüşsek seninle.

Ortalık silme suskunluk ve kapkara.

Bir el gelse perdeleri açıp dua etse, dualar örtseler üşüyen yerlermize.

Çıplak ayaklarımızı başıboş sularla gusledip mabetlerin yoluna koyulsak, sevişsek oracıkta.

Akşam olunca sessizliği bozan bir sela göğe tırmansa, karanlıkta bir gökkuşağı belirse de caddeleri renklere boyasa.

Ağlasak seninle geçmişimize, geleceğimizi pay edip en büyük payı kendimize ayırsak.

Güzel olsa, güzellik olsa, merdivenlerden insek, caddelere çıksak.

Dudaklarım boynun koksa…

Ali Akçakaya

Geldiğim Gibi…

18 Kasım 2022/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Sana akşamlar getirdim. Sarı ampullerın yandığı evlerde emekleyen çocukların kanepeye tutunması gibi zar zor ayakta duruyorken, gülüşler… Sana yunmuş, yıkanmış yatsılar getirdim, seccadesi toplanmamış halılar, ıslak banyo terlikleri, çayın yanına petitbörler.

Nemli ve delik deşik asfalt yollardan geçtim. Tuhafiyenin olduğu sokaktan yürüdüm yokuşunu. Dumanı tüten bacalar, soba külleri ve üşüyen kediler, sana yoksul günlerimi getirdim, çocukluğumu, sümüklü burnumu. Misketlerimi saydım, ödevlerimi yaptım, sobanın arkasında saçımı kuruturken uyuyakalmışım. Sana en sevdiğim portakallı çikolatamın son ısırığını getirdim.

Gecesini gündüzüne katan babaların yaşanmamış dünlerinden geldim. Kulağı ezan sesinde annelerin kırış kırış yüzüne bakarken, yaşamadan ölenlerin hikayelerinden kaçtım, düştüm dizim kanadı, canım yandı. İyileşen yaralarımın kabuklarından getirdim sana.

Sabahın ayazında dolmuşların buğulu camına başını yaslamış genç kızların düşlerine burun kıvırdım. Para üstlerini elimin tersiyle ittim. İlk durakta inip sahile doğru yürüdüm. At arabaları ile çingeneler geçti yanımdan, eskimiş montları ve yağdan kararmış elleri ile tersane işçileri, yevmiyeciler. Zengin semtlerine ev temizliğine giden komşu teyzeleri gördüm, en yakın arkadaşlarımın annelerini, çok olmuştu kendilerinden geçeli, tek saadetleri çocuklarının geleceği. Yaşanmamış dünlerden ve yaşanmadan geçecek geleceklerden muzdarip değildi hiçbiri. Bir memuriyet, bir masa başı iş bulsa evlatları, onlara yetecek dünyalıkları. Sana o teyzelerin merhametinden, sevgisinden getirdim.

Sofralara konan ucu yenmiş ekmekler, metal tabakların dibini sıyıran çocukların kaşık sesleri, kenarda tesbih çeken dedeler, minare kandilleri, üst kattan gelen sesler, kavgalar… Eşikte üst üste ayakkabılar, terlikler, bakkal defterindeki el yazısıyla yazdığım şiirler. Bayram harçlıklarımla hediyeler aldım, en çocuk yanlarımı biriktirdim, en güzel bakan gözlerimle baktım sana.  Gözümün önünden gitmeyen karaler, siyah beyaz çizgi filmler, mavi önlükler, kara tahtalar, tebeşir gıcırtısı.

Bir ömrü hiç etmiş insanlar, kalabalıklar, cenaze merasimleri, yüksek sesle ağıtlar. Alınyazısı diyorlar yaşanmamış hayatlarına, ona ağlıyorlar. Hayal dahi edemiyorlar ötesini, hayal etmesini dahi öğretmemiş mektepler.

Onların alınyazısına meydan okudum, kavgasını verdim. Onların alınyazısından, onların kavgasından getirmedim sana. İnadına hayal ettim, kitaplar okudum, dünyalar gezdim. Sana dişimle tırnağımla inşa ettiğim üç günlük sırça köşklerimle, uçan halılarımla, bin bir gece masallarımla geldim, gelmiştim.

Çok gelmiştim, çok gelmişim…

Ali Akçakaya

Tebessümün Bedeli

15 Kasım 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Değmeyeceği inancı. Hiçbir şeye, hiç kimseye değmeyeceği. Anlamsızlığı, boşluğu ve bunun değişmeyeceği gerçeği.

Kendi içinde taşıdığından, nereye gitsen seninle gelecek o iç sıkıntısını, çaresizce değil, çarenmişcesine bırakma arzusu, belki de zarureti. Sonrasını ve öncesinde olanları da bırakarak olduğun yere, olmadığın yerden yeniden… Aslında başa sarmak içtekini, nefes gibi boğulurken. Adını mıhlamak, sızını sözüne üfleyip, o noktanın püfüne ufak nefesler verip, sorunun cevabına soru işaretleri iliştirmek. Gerçeğe iftiralar atıp kadının yalanına iman etmek. Ah o son ilmek, ağacın çürümüş kolunda inleyen çıtırtı… Bizi kendisine düşman edip gidecek oluşu.

Çok bekledim gelmeni diyenlerin sıla hasretiyle yanıp tutuşması garabetindeki garipliğin sana düşmesi. İyiler ve iyilik kaybedecekmiş, etsin. Bunu bilerek kirli zaferlere burun kıvırmak gerek. Beklentileri bitmeyenlerin karşısında ezim ezim ezilirken, can havliyle yaşamak ya da onu sanmak, sıranı savuşturup koğuşuna dönerken akşam yollarında, sabahı düşünmek. Voltanı atarken tek kişilik koridorlarda, ışıkları ateşe verip karanlıkların kahrını seyredurmuşken, uçsuz bucaksız bir hücreye mahpus olmak. Herkes kendisinden verdiğini düşünüp başkasının payına düşene göz dikerken, biz gözümüzü kapıya mı çevirsek, daha eşiğe gelmeden tökezleyerek.

Telaşlanıp telaşına anlamlar yükleyen ahmakların zihnini kemiren korkunun hazin sonu. Halbuki nasıl da atıp tutuyordu. Herkesi kendisinden ayrı bir yere zincirleyip, yalnızlığa düşen bir bedbinin hayalindeki süt rengi duvağı… Ona onu hediye eden münkerin nekire fısıldadığı günahın yazgısı. Alevini sırtlayan bir babayiğidin kıldan ince kılıçtan keskin yolunu gözleyen prensesin duvağına bakışı kadar manasız olanı, yani hayatını. İnsanlığın temaşa ettiği panayırın son durağında yan yana oturan iki delinin ötesine geçmek için aklını bir kenarda bırakıp ötesine selam durması. Buna akıl sır erdiremeyen kitaplıların son çare ötesinden mesajlar getiren elçilere zeval olması.

Fırsatını bekleyenlerin son fırsatı da, keçileri de kaçırmışken hala olmazlarına dört elle sarılıp hasret gidermesi, hasretin iflah olmaması… Halbuki gidesi gelen herkes çoktan gitmişti.

Tutmaya çalıştıkça ellerini kanatan yolculuğa, yokluğa. Dönüşü olmayana…

Ali Akçakaya

Manasız Tantana

01 Eylül 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi/tarafından Ali Akcakaya

Yaranamazsın, yaranamayacaksın da, bu umutsuzluk hep ona. İnan dedikçe inadına zora sürecekler seni. Kaybetme korkunu açık ettikçe, seni gözden çıkaracaklar. Bu sefer oldu mu deme, asla oldurmayacaklar.

En içten tebessümünü verme onlara, yağmalayacaklar. Gecelerini talan edecekler, büyük bir hazla yapacaklar bunu. İçinde nefrete yer vermediğini deme sakın, merak edip o duyguyu arayacaklar, bulup çıkaracaklar meydana, buldum işte diyecekler, merhametini yok edip nefretinde göverecekler dikenli. Yapma deme sakın, yalvarma onlara, her şeyini alacaklar zaten, bari asaletin kalsın yanına.

Güldüğüne aldanacak ahali, umurlarına bir uğrayacaksın, sonra kendi yoluna bakacak hepsi. Yasına bir el sürecekler, elleri dilini çözemeyecek, ürperecekler, sonra unutulmuşlarının hanesine yazacaklar ismini. Neyin varsa verdiklerin, neyin varsa alıp gidenlerin izini sürecek, sen olan bitenin biteni, onlar başka öykülere namzet şimdi. Böylesi daha iyi diyeceksin, başka çare bırakmayacaklar, vazgeçen olacaksın güya, onların içi gayet ferah.

Yani günün sonunda, sana yaşanmamış sayılacak bir gün daha. Bu büyük aldatmaca, verdiklerinden fazlasını alıp gidecekler demiştim, böyle böyle azala azala, belki vuslata ramak kala…

Adaletlerine bırakınca kaderini, kendilerini aklayıp bütün günahları sana yazan melekleri omuzlarından indirince başın göğe erecek belki. Seni ateşlere atacaklarmış ya korkma, kül olana değin sus, sonra konuşsan da ne mana. Yeter artık bitsin bu manasız tantana.

Ali Akçakaya

Hoşt De

19 Ağustos 2022/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Kendi içinde bir yere sıkışır kalırsın. Alınan her karar yanılgı gibi gelir. Boğar, yorar, hırpalar ama sabretmesini de öğretir sana.  Beklemeden, ummadan yaşamasını… O içteki yerde, o insanı alt üst edip de var ol diye haykıran. Ki hep o izbede, yok oluş içinde, yüzüstü, kıskıvrak ve suçüstü.

Ah o karamsar çehre, seni çağıran o ses ve yankı ama prangalarını unutma sakın, katilini çok bekletme. En güzel elbiseni giy, o kokundan sür, bahar gelsin boynuna. Alınında eskimiş bir dudağın taze öpücüğü. Karanfil kokan nefesi alınyazının, merhametimin. Soğumuş sancısı karşısında intikamın, en sevdiğine. Hep kazanmış sayıldın değil mi ama hükmendi hepsi. Zafer şarkılarında kahır notaları, yorar seni tiz çıkılan yokuşlar, boğazına bir düğüm daha atar. Karşı yakaya geçerken bir akşam üstü, çıkıp kendinden ona iltica etmelerin, her şeyinle soyunuk, boynu bükük çocuk.

Parklarda oynayacak yaşı geçeli çok oldu, öyle mi! Bir parça da geç kaldık sanki. Herkes, her şey küçülmüş, evler, ağaçlar ve sen. Kim olduğunuzu bilmiyorum derken, hangi kitap beni sana anlatabilir ki, hangi fırça darbesi resmedebilir söyle. Yoldan geçen ışıklardan topla, yüzüme vur, kan ter içinde oluşumu seyret, içimden gel bana, çok bekletme.

Sonra, sonrası da var de bana. Bitmedi de, bitmedi ki bir daha baştan başlasın bu hikaye. Harflerden ayetler nakş et, kutsal kelamlar fısılda bana, seni inandır, sana döndür yüzümü, aşk de ve gevrek kahkalarımın göğe yükselişini izle, başını yasla sonuma. Ellerini avuçlarıma göm, dualarımız iç içe girsin, kiminki kabul oldu kimseler bilmesin.

Tılsımlı dilin avurtlarına çarptıkça nameler saf tutsun ay ışığının huzurunda. Parmağını ay’a doğru uzat ve bir kesik atar gibi aşağı doğru indir o güzel parmağını. Yaratıcıların son sözü sana versin, yaramazlık yapanları yaz kutsal kara tahtaya. Hepsi tek ayak beklesin cennetin kapısında, hepsine oh olsun.

Kendi kendine hapsolduğun gelsin bir ara aklına. Ayaklar altına alınca korkunu, cesaretin karşısında göğün secdeye gelişini izle.

Haşa diyecekler sana, sen de hoşt de onlara.

Ali Akçakaya

6 / 35«‹45678›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top