Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Nerede Kalmıştık

29 Ocak 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Zafere az kalmıştı, nidasını bile atmıştık. Sevincimiz cehaletimizdendi, cennetimizi üç günümüze sığdırmaya razı gelmiştik de, ilk iki günü bile, cehennemi mumla arattı bize. Üçüncü güne gücenmiş ama sırt çevirememiştik. Zira elde bir o kalmıştı, vazgeçemezdik. Vazgeçsek de, geçmesek de bir şekilde gelip geçeceğini bile bile, gönül vermiştik işte. Gönlümüzden geleni ardımıza koymamıştık.

Gücendik zayıflara, yenilmiş sayıldık safına katıldıklarımıza. Bizim ağzımıza bir parça bal çalıp arı kovanlarını yağmaladılar, izledik. Acı olanı, bize onları alkışlamak düştü. Temizdik ama onları gözümüzde büyüttükçe, kirlenmiştik. Sevgilerimiz nefret giyindi zamanla, meşruiyetini de seni de yitirdik. Saflığını, temizliğini kaybedeli beri, bizlere de geçmiş oldu, hevaları, hevesleri dünyalıkların… Ne gereği var diyenlere türlü türlü bahaneler uydurduk, önce biz inandık, onları da kandırdık. Elimize ne geçti diyecek olanlara söyleyecek iki çift lafımız vardı da, birini bir türlü hatırlayamadık.

Sonrası da vardı tabi ama aynı nakarata takılıp kaldık. Mantıklı cümlelerden nefret ediyorduk. Aklı başında olanları hayatımızdan çıkarıp, iki karışlık aklımızı alan ahmakların mezcupluklarına makul izahatlar uydurmaya hayatımızı adadık, “mıştık”. Allah’tan yine de yaranamadık.

O zehirli ellerini boğazımızda gezdiriyordu. Bıçağını seviyordu, keskin bakışlarını gezdiriyordu metal gövdede ( korkuyorduk ), metalin soğuğu tenimizde soğuk bir iz bırakıyordu. O izin ardından kara toprak serpiyorduk göğe. Oh ediyorlarmış yanı başımızda halimize, biz de bize ah ediyorlar sanmıştık, yine yanılmıştık. Maşuktuk güya, içi eski patiska dolu bir kuklaymışız meğer. Çocukça oyunlarda hırpalanıp bir kenara atılan kuklaların hüznünü yaşıyorduk. O anın ifadesi geliyordu aklıma, içime bir türlü sinmiyordu. O hüznün de canı cehenneme!

Doğruluyordum, camı açıp gökyüzünü buyur ediyordum içeriye. Karanlıkları buruşturup kirlilerin arasına bırakıp, kitaplarımın tozunu alıyordum. Ayraçları seviyordum, tümceleri, şiirleri… Kendimi özlemişim meğer, kendime geliyordum sonunda. Onca saçmalığı bırakıp ardımda, kendime varıyordum.

Yorgunum ama geçecek biliyorum, yokuşlar çıkacağım, güleceğim. Atlasımı çıkaracağım küflü sandıklardan, ülkeler, kıtalar beğeneceğim kendime. Çıkıp gideceğim sonra, çat kapı döneceğim yine.

Nerede, ne vakitmiş, Kime ne!

Ali Akçakaya

Kölenin Pusulası

24 Ocak 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Herkes gün gelir boyun eğdiği tehditlere yenilir. Boynu kıldan ince olanın boynuna tasmayı geçirirler ve canları ne vakit isterse koparıp atarlar cümlenin sonunu.

Cebinde mermilerle gezer en cesuru, silahı tutuk ve paslıdır, namlusuna kavgasını sürer ama yanılmış ve yenilmiştir her kavgada. Uslanmaz, yara bere içindedir ruhu. Lakin ne uğruna bu savaşı verdiğini unutur cephedeki her fani gibi, belki hiç haberi bile yoktur olan bitenden. Tek derdi birilerinin kutsiyet atfettiği erek uğruna baş vermektir. Kısacık bir rolü vardır halbuki, gençtir, diridir, gözleri ışıl ışıldır ama ışıklar onu hep kuytuya iter. Kimse kim olduğunu bilmez, önemsiz bir detaytır sahnede. Başrol ne zaman öl derse ölecektir rolü gereği. Öyle gözü kara ölüme gider ama alkışları makyajlı dekorlar altındaki sahte cesaret alır. O civan mert adamlar bir hiç uğruna yiter giderler. Bir iki günlük sahte matemler, övgüler vesaire, hepsi arkasından uçuruma atlamak için sıra bekleyen figüranlara bir parça cesaret vermek içindir. Yitip gider hayat, gün gelir o dekor ve ışık, sahnedekilere de dar gelir. Kimseye kaldığı vaki değildir, siz bakmayın böyle dört elle sarıldıķlarına, günün sonunda bir yudum toprak kalacak avuçlarında.

Hüzünler, içlenmeler, içte büyüyen o yabani huzursuzluk adi ve bayağıdır. Derin düşüncelere gark eden sığlıkta boğazlar hırsı onu. O hırs yaşatır sanır ama o hırsla can verir, eli kulağındadır ve hoca selayı da verir az sonra. İşte hayat mücadelesi o az sonra içindir. O debelenmeler, o öykünmeler hep o az sonraya kadar geçen süreye bir mana verme telaşıdır. Koğuşundan darağacına yürüyen bir ölüme hükümlü için zaman ne kadar da yavaş akar oysa. Zaman bir yerden sonra yavaş da akmayacaktır, o zaman bütün bu soytarılıklar ne mana?

Korkular içindedir, lakin korkuları da kabusları da onun içindedir esasında. Esarete meydan okuyacak ama meydanı da dar etmişler ahmağa. Tehditler savuruyor hoyratça en azılı yalnızı sınıfın, en sert harfleri vuruyor suratına adem evladının. Seni sınıyorlar, sınırları geçiriyorlar boynuna, sehpaları yıkacaklarmış, sonrası zaten hep karanlık korkma. Seni ışıksız, seni fersiz bırakacaklarmış, sahte cesaretler sahici korkulara yenilecekler, unutma!

Başladığın yeri mumla aratacaklar sana. Verdikleri kadarını geri isteyecekler. Kimse gözyaşı dökmediğin tebessümü yar etmez sana. Çok istediğin ne varsa, az isteyene altın tepsilerde. Birileri senin sürgününde cennetini arıyor, sen yanıyorsun az ilerde.

Ötekinin burun kıvırdığına kul köle olmuşsun, tüm ibadetlerinde küfre secde.

Ali Akçakaya

Taş Kesilmek

19 Ocak 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Karıncalar dolaşıyor ruhumun çeperlerinde. Arşınlıyorlar beynimi, sinir uçlarımdan dipsiz vadiye bakıyorlar. Odamdaki karanlığı kemiriyorlar sonra. Zaman mefhumu bir durağanlığa bırakıyor yerini. Akan her şey cılk bir bataklıkta çürümeye başlıyor. Ve izlemek düşüyor sana.

Korkular kalıcı bir iklimin en temel karakteristiği haline evriliyor. Başlayan her şey yük, biten her şey felaha erdiriyor gölgeni. Böyle böyle cenk meydanlarından çekiliyor hevesler. Çarpışmalar ve kavgalar iade ediliyor gerisin geriye. Köşeye sıkışmışken, ağırlıklarını bırakınca yere, başın göğe eriyor. Ermiş takımı icazet alıyor yalnızlığından, korkularından bahsedince dinleyicilere, alaycı maskelerini çıkarıyorlar kalabalıkların arasından. Yüzüne vuruyorlar zayıflıklarını, en nahif yanını bulunca oraya abanıyorlar. Dize geldikçe, dipçiklerini daha sert vuruyorlar merhamet eden yanlarına. Susup, sabır dinledikçe tanrı takımından,  çığlıklar ve figanlar dolduruyorlar ceplerine. Mendilinde onun hikayesinin en güzel anıları yazıyor, iyi ki sen varsın orada diyor. Göz görmüyor ama gönül yine de katlanmıyor olana. Dün dünde kalmaya ant içiyor da, yarınlar hep yalnızlık kokuyor şaire.

Ona sesleniyorsun öteki duyuyor sesini, bastırmak için en sevmediğin şarkıların nakaratını doluyor diline, yanındakinin aklını çeliyor, nefretini körüklüyor sana, sen dipten seslendikçe sesin daha da batıyor derine. Oraya demirliyor tüm arzular, uğruna falanlar filanlar, mavalları yazgının… Başının ucuna bir mermer koyuyorlar yastık niyetine, adını yazıyorlar kara kaplı deftere.

Başını mermerin soğuna yaslayınca soluksuz susuz, manasız geliyor edilmiş her söz, verilmiş her kavga. Başından belliydi diyorsun halbuki, olan kötü bir şeymiş sanki. Neden sadece diriler dua ediyor o halde? Neden göz yaşları var olanlar için değil de sırra erenlerin ardından dökülüyor ki sadece?

Herkes kendi makus talihine ağlıyordur belki. O mermer taş dile gelse de anlatsa keşke.

Ali Akçakaya

Ayın Üçü

16 Ocak 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Beklememek gerektiğini, zamanı gelince anlamış olacaksın. Geç kalmış olmayı takma kafana, kimse nihayetine tam zamanında varmadı. Çürürken dahi ayağın yere sağlam basacak, nihayetine yerçekiminin cazibesine tav olduğunda varacak olsan bile.

İnsan, zayıf noktasını en hüzünlü tümcesinin sonuna kor. Her zerrene nüfus etmesine müsaade ettiğin muamma, seni senden alıp bir boşluğa bıraktığında, tüm o boşlukları zayıflıklarınla doldur, asılı kal orada, olan oldu desinler, olacaklardan haber ver onlara, müneccimlerin yalanları saçılsın ortalığa. Senin aklını başından alıp ağzına bir parmak bal çaldıklarında, o balın ahulu olduğunu unutma. Esrikliğin tadını çıkarırken, yarını alıp sonuç hanene yazacaklar. İşlemdeki hatayı kavraman bir ömre mal olacak ve o ömrü kimse ikinci kez yaşamayacak.

Aldatıcı yanı var olduğunu sanmak, yokluklarıyla seni sınayacaklar elbette ama sen varlığınla onların yokluğuna meydan okuyacaksın. Dur! önce okuduğunu tastamam anla. Bir şekilde üstesinden geleceksin zaten. Altından kalkamadığını sandığın sorunun yaratıcısı da sensin. Ol dediğine öl demeyi de bileceksin yani, yoksa imtihan ettiklerin kırık notları reva görecek sana. Sen de yaratıcıyım diye ortada gezeceksin utanmadan. Cehenneminde bir tek sen, herkes kendi yalnızlığında kavrulacak, kendi kalabalığında haşrolacak sonra. Olan sana olacak, olmayan ona… Kimse dönüp orada mısın demeyecek, selamını yankın alıp vuracak suratına.

Yoluna bakacaksın, yolun sonundaysan çıkar yoluna, şikayeti bırak kenara. Koyul artık kaf dağına, devleri al aşağı et, türküler tuttur, şiirlere iliştir dudağını, aldırış etme sensizliğe aldırış etmeyenlere. Sana ırmaklar getirdim, denizler bak orada, yastığına bağladığım ebemkuşağı, hadi kulaç at menekşeden ala. Tebessümü de eksik etme sakın, sen güldükçe öyle, yüzünde güller açtıkça dermek isteyecekler onu, izin verme onlara. Gül döktüğün yolları bile düşman ettiler sana, pes etmek mi aşkla! O yolların önünde diz çök yine, al beni kendine kat de, yolun sonunu işaret edecekler, inanma onlara. Sonuç hep aynı kapıya çıkacak diyecekler, desinler boş ver. Gidiş yoluna bak sen, kim var orada, aynaya bak şimdi, yüzündeki tebessüm onun sureti.

Hadi geç kalma toprağın asfalt kokuyor, tut yolcunun elinden, bırakma bir daha. Birileri durakta oturmuş yolun onların duragına uğramasını bekliyor.

Sen bekleme o durakta, payına düşen üç günlük hikayenden bir parça ayır bana. Aynı cümleye sığdır adımızı, duvarlarına sesimi as, suskunluğunu yanına…

Ali Akçakaya

Karanlıkların Gözü Aydın

09 Aralık 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Gözümün yaşına bakmadılar. Ben de kumbaramda biriktirdim hüznümü. Yarınlarda en çok onlara ihtiyacım olur diye. Tasmamı tuttum sımsıkı, giden hiçbir taşıtın ardından koşmadım, kimsenin ardından havlamadım. Canım yandıkça, yandığımı gördükçe, odun taşıdı en ummadığım sevgiler ateşime. Etim, kemiğim bana savaş açtı, onların saflarında benim karşımda. İnanamadım, inanmak istemedim gözümün gördüğüne, onlara toz konduramadım ama onlar her seferinde imanımı sorguladı, sevgilerimi yargıladı.

Merhametsiz bakışlar fırlattılar hınçla bir hiçlik arbedesinin orta yerinde. Olay örgüsü kördüğüm oldu, tanrılarını da saflarına kattılar. Yüzlerce yıllık nifak tohumlarını sürdüler tarlalarına, hasat zamanı gelene kadar kara toprağı okşadılar aşk diye. Yazgıları yanılgılarıydı, yanılgılarını işaret ettim onlara, onlar bana bunun ağır bedelini ödeteceklerini haykırdılar. Süslü yalanlar gerçeğin çirkin yanlarını görüp korkanların aklını başından aldı. O saatten sonra herkes kendi yalanına sarılıp hayallere daldı. Halbuki gerçekleri kabuslarıydı, kabusları da yaşadıkları…

Çıkıp gittim, gitmek istediğim için değildi gidişim, mecburen arkama bakamadım, her baktığımda bakışımın değdiği yerleri dağladılar, manzaralarımı ateşe verip zorla yoluma ittiler beni. Halbuki onların yazgısında yaşayıp gidecektim, onların halinde, kendi halime yabancı. Yine de onların vicdanında karalar çalındı alnıma, beddular edildi toplu ayinlerle. Vicdanları kör testere, her yerimde kan kokuları, pıhtılar, mağlupların cenk meydanı. Yenildim, kaybettim ama onlar da kazanmadı. Hepimiz kaybettik ama ben yasını tutarken onlar mağlubiyetin tadını çıkardı.

Uykularım bölündü, her uyandığımda sen diye birini düşündüm. Onlara isimler verdim, saçlarına tokalar taktım, burun kanatlarına dokundum, hiçlik arbedesinden kalma yaralarıma dokundum sonra, acıyan yerlerime elini götürdüp hatırladın mı dedim. Gözlerine baktım, arkasını gördüm, bakışlarının dibini sıyırdım, doyamadım ama yaranamadım da sana. 

Kumbaramı açtım anılarımla yüzleştim. Melalim dedim, sana seslendim, olay örgüsündeki kördüğümüm, iç sessizliğim,  bırak elindeki kör testereyi, yokluğumdan istifade varoluş sancıları yaratma kendine.

Tanrılarına seslen günahkarı getirdim de! Ateşleri hazırla, yangınlara haber sal, karanlıkların gözü aydın olsun de.

O karaları bileklerimdeki kırmızıya sar, gör akıp giden renk cümbüşünü. 

Ali Akçakaya

8 / 35«‹678910›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top