Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Olmadı

12 Kasım 2021/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Şiirler/tarafından Ali Akcakaya

Senin cenazene kimse gelmeyecek
Düğününe gelenler karalar bağlayacaklar
Selamına alacaklı olacak yakın bildiklerin
Her nefes alışında burnundan getirecekler hayatı
Yokuşlar koyacaklar ovalarına
Güneşine ceketlerini asacaklar
Şöyle içli bir bakış atayım diyeceksin denize
Mavilerine hafakanlar basacak
Çocuk olayım diyeceksin
Uçurtmanın gövdesine, sırtını dayayacak bir bahar esintisini çok görecekler
Olmadı diyeceksin
Hep bir ağızdan olmadı diyecekler

Ali Akçakaya 

Son Cümledeki Sonsuz Hece

26 Temmuz 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Ceplerini karıştırdı, bozuk paralarla beraber masaya döktü içini. Etraftakiler bize baktı. İnsanların gözlerindeki mahkemede, infazlar hep ilk celsede. Suçlu ilan edildik. Suç önceden belliydi, urganlar yağlanıyordu köşede, millet doluşmuş temaşa ediyordu halimizi. Konu komşu delil topluyordu ağızlarıyla. Baklalar hala nemli olduğuna göre, birileri yine günahımızı alıp bizi sevaplarımızla baş başa bırakmıştı. Bir tek biz acıyorduk halimize, acıyan yerlerimize de pamuk tıkıyorduk kendi kendimize.

Gözünün yağını yediklerimizin gözüne batar olmuştuk. Bizi bir kıymık gibi gözden çıkarmışlardı. Biz de çıktık, gözleri aydı. Acı ama gerçek olaylar silsilesinde bir rüyadan küfürler ve hakaretlerle uyandırıldık. Kaybedip kazanılacak bir müsabaka gözüyle bakınca insan münasebetlerine, insan en yakınlarına bileniyordu. Kaybedecek zamanları yoktu, sizin kaybedeceğiniz günü iple çekiyorlardı haliyle. O gün gelince, o günün de önceki günlerden farklı olmadığını görüp Niğde’ye nasıl gidilir diye ahaliye soracaklardı.

Alttan aldığınızı düşündüğünüz her hadisenin neticesinde, yine o hep haklıların hoşgörüsü sayesinde varlığınıza tahammül edilmişti güya. İnsan yanılgılarıyla başbaşa kalmaya cesaret edemeyince, birilerine suçu yükleyip olay yerinden uzaklaşıyordu. Hayat sizden önce olduğu gibi sizden sonra da kaldığı yerden devam edecekti öyküsüne. Sizin küçük kıyametleriniz kimin umurunda. Kimin bayrağı sizin kopan fırtınanıza el salladı. Bu kadar fazla abartmayın sahneden size düşen payı.

Güneş kaç yaşına girdi biliyor musun? Kimin umurunda bu kaçıncı gece, neydi hatırla sana kurduğum son cümledeki son hece. Yalvarırım dedikçe yalvartmayı maharet sanan put, dualarımı kabul eyle! Söyle, kaç güzel gününüz kaldı elde. Kimler ağır geldi bize, kimler ağır ağır demir aldı dudaklarımızdan. Mutluysanız hepinize güle güle.

Elleriniz kördüğüm, kördüğümünüz kandan kelepçe, sizi hunharca kim sevecek kimbilir bir daha böyle. Ağzınızdan kaç kez çıktı kelimeler, kulaklarınız hep başka şarkılara kulak kabartırken, yazık ediyordunuz kendinize. Kaç ayrılık için yeriniz kaldı şu ahir ömrünüzde! Kavgasını verip yara aldığınıza değen ne var şu an heybenizde. Dibi delik bir işkembe, ciğere misafir bir nefeslik hayat, manasız bir yük, kifayetsiz bir hırs sadece.

Yani… hepsi, her şey yok yere!

Ali Akçakaya

Eşref-i Mahluğun Makus Talihi

08 Mayıs 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi/tarafından Ali Akcakaya

Herkes kötüdür, sadece bazıları daha da kötüdür. Herkes kirlidir ama bazen bazımız daha da bir batar pisliğe. İnsan eşref-i mahluk değildir, insan bir ütopyadır. Bir erektir, yaşam mücadelesi de o erkeğe erişme çabası. Kaf dağları birer basamaktır. Zordur yani.

Su artık akıp yolunu bulamaz bu diyarda. Suya hükmetilmektedir. Denizlere değil barajlara dökülmektedir usulca. Oradan da büyük kentlerde yokluğa damla damla… Taş da yerinde ağır değildir artık, küçük küçük parçalara böldüler onu. Ağırlığını da manasını da yitirdi.

Var olan her şeye bir değer biçilince, çoğumuzun varlığı azınlıkların lükslerine armağan edilmiş oldu. Bu akıl almaz senaryoya kimse itiraz etmedi. Mantıklı gerekçeler kanuni zorunluluklar olarak uyulması gereken hayati kaideler olarak önümüze kondu. Bizim gönlümüz zaten olmuyor, onların ki olsun bari. Yoksa başka seçeneğimiz mi kalmamıştı ne! Aslında b, c, d seçeneklerimizi elimizden almışlardı. O yüzden her birimiz hep bir ağızdan bağırıyorduk; “a” doğru. Yani hakikat alğımız da onların iki dudağı arasındaydı.

Uçsuz bucaksız bir duvarda birer tuğla misali onların şatolarını çevreleyen değersiz bir yığındık. Hem onların güvenini sağlıyor hem de bağıra çağıra çektikleri nutukları, ördüğümüz duvara çarpıp bize emirler yağdıran bir yankı oluşunu, izlemekle yetiniyorduk. O gür ve korkunç ses, bizim sayemizde vücut buluyor ama biz bunu farkedemiyorduk. Zira hepimiz bir diğerinin yükü altında ezim ezim eziliyordu. Birimiz isyan edip duvara omuz vermekten vazgeçse belki, bir domino etkisi ile o koca duvar esaretimizi darmadağın edecek, sayemizde rahat nefes alan acımasız muktedirlerin mezarı olacaktı. Bunun farkında oldukları için aramızdaki harca nifak tohumları ekmeyi de ihmal etmiyorlardı. Çoğumuz o duvarın içinde çürüyüp, eriyip yok olana değin bunun farkına varmıyordu. Ya da farkına vardığında iş işten geçiyordu. Bu kirli saltanat böyle gelmiş böyle gidiyordu.

Acı olan yaşam mücadelemizi birilerinin huzur ve refahını tesis etmek için heba ediyorduk. Ne başka bir yaşamımız ne de başka bir mücadelemiz olmadığını bile bile. Buna razı gelmiştik güya, aslında başka türlüsünün olabileceğine ihtimal bile vermiyorduk. Kanmış, kandırılmış, dahası sinmiş sindirilmiş, korkmuş ve düzene omuz vermiştik, hepsi bu. Halbuki kaybetmekten korktuğumuz hayatı günbegün elimizden alıyorlardı. Çaresizlik içinde izliyorduk, ellerindeki kanlı kalemle kaderimizi çiziyorlar ve günü gelince kalemimizi varoluşlarına kurban ediyorlardı. Ellerine kanımız bulaşıyordu.

Eşref-i mahluk olmak hülyası taşırken manasız bir varoluş serüveninde yokluğa sürükleniyorduk. İnsanca yaşamaktan bihaber, varlığımızı onların kirli saltanatına kurban ediyorduk birer birer.

Ali Akçakaya

Ufuktaki Allık

04 Mayıs 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi/tarafından Ali Akcakaya

Böyle hayal etmemiştim oysa. Böyle olacağına inanmamıştım. Bilerek, isteyerek eridim gittim. Anlamını onlar yitirmedi, ben yitirdim. Sıraya girince avanta kapmaya, sıradanlaştım. Sıram geldi sıramı da savdım. Şimdi kalabalık içinde bir hiçim. Kaygılarım yoldan geçenlerinkiyle aynı. Akşam aynı sıkıntıları düşünüyorum, herkes gibi. Korkularım suret değiştirdi.

Yaş kemale erince, dünyalık başımı döndürmeyecekti güya, gittikçe hamladım. Payıma düşeni hiç ettikçe, esiri oldum rafların, reklamların. Buradayım demenin en yavan haliydi, fani ihtiraslarım. Elde etmek için didişdiklerim, didindiklerim en bayağı adamınki ile aynıydı. Kendime ihanet etmiştim. Çok yaklaşmıştım halbuki, şimdi bir o kadar uzağım.

Hesaplarım değişti. Yarına dair fikrim, hissiyatım… Tereddütlerim bir köpeğinkinden daha asil değildi. Sus payını alınca ağzımın suyu aktı, o bir yudum su boğazıma yapıştı, boğuldum. Özden geçtim yani, ona yabancılaştım. Meramımı teraziye koyunca utandım, ağırlığını yitirmişti. İnsan kendisine bu kötülüğü nasıl reva görebilir ki! Yazık ettik, olan oldu, cevherin kalbi pas tuttu.

Şimdi uyanmalar, uyumalar hep aynılık içinde. Çağın vasatı olmak kaderine boyun eğdikçe, zelil olduk, pul olduk, piksellere bölündük. Manasını yitirince, maddesinde mana aramaya koyulduk. Hayır diye itiraz edelim istedikçe, bir hedef koydular önümüze ve o hedefe giden ağır engeller. O engelleri aşalım diye uğraşırken, muhakeme yeteneğimizi yitirdik. Amacın bu kadar bayağı olduğunu unuttuk. Bayağı davaların en hararetli savunucuları olmuştuk. Yazık ettik, yazıklar olduk.

Serseri bir mayın infilak ederken, hedefe kilitlenen bir ok bunuyordu, daha henüz tazeydi halbuki. Adresini yitirmiş bir kurşun beyhude hisler içinde ilerliyordu, maksat hasıl olsun isterken, insan yine her zamanki gibi maksadını aşıyordu. Bunu görmeyecek kadar sarhoştuk dünyaya, yaşamaya bağımlı halde sürünüyorduk oysa. Nefes alıp vermenin kendisine kutsiyet affedecek kadar gafil olduğumuz gerçeğine, yüz çevirmiştik. Yüzümüzü cambaza dönmüştük de, o da canımızı tersten okuyordu.

Vaktini beklemenin acizliği içindeydik. Bizi oyalıyorlardı. İpi, darı, ağacı hazırlıyorlardı sahnenin arka tarafında. Biz sahneyi iyi gören bir yerde bekliyorduk ama kimseden ses çıkmıyordu, belki kimsecikler yoktu. Sahne karanlık içindeydi, salonun ağır ışıkları üstümüze düşüyordu. Aydınlık kesiyordu kuytu yerlerimizi, hayallerimiz yaşadıklarımıza abanıyor,  olmuş olanın da olmamış olandan farkı olmadığını yineliyordu.

Tüm bildiklerimizi unutmuş da, unuttuklarımızdan mesul tutulmuştuk. Şimdi yazgımızda yazılanlara boş boş bakıyorduk. Saat sabaha geliyordu, garbın afakı kızıla çalıyordu.

Ali Akçakaya

Makinistin Gizemli Rotası

21 Mart 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Bir trende gidiyoruz koca bir muammaya doğru, bazı vagonlarda kavga, bazı vagonlarda kıtlık ve yokluk, bazı vagonlarda lüks ve şatafat var.

Varlıklı yolcuların olduğu vagonlara izinsiz girilmiyor. Yoksulların olduğu bazı vagonlardan zenginlerin olduğu vagonlara temizlikçi ya da garson olarak geçme izni veriliyor arada. Onların hizmetinde olma şerefi herkese nasip olmuyor elbette.

Her vagonun yönetim şekli farklı. Kimisi bir grup bir zümre tarafından yönetiliyor, kimisi tek bir kişi ya da aile tarafından. Fakirlerin olduğu vagonlarda bazı bölmeler var ve orada zenginlerin vagonlarında bile görülmeyen lüks hayatlar yaşanıyor. Halbuki kendi  zümrelerinden olup aynı vagonda olan kardeşleri yokluk ve yoksulluk içinde.

Arada vagonlar arasında savaşlar çıkıyor, kadın çoluk çocuk bir sürü yolcu ölüyor. Bazı vagonlar çıkan çatışmalar sonrası yaşanmaz halde üstelik. Ama aynı trende olsalar da çoğunun bu yaşananlardan haberi yok, günlük rutinlerine devam ediyorlar.

Bazıları yolculuğun kutsi bir amacı olduğunu ve bu serüvenin bizim için bir sınav olduğunu söylüyor. Farklı vagonlarda benzer inanışlara sahip kitleler olsa da, hepsi bir diğerinin yanlış yolda olduğunu haykırıyor kendi topluluğuna. Bu minvalde vaazlar ediliyor ahaliye. Vagonlarında yaşanan sıkıntıların geçici olduğu, bu yolculuğun bir gün biteceği ve zorluklara sabredilmesi durumunda, kendi vagonlarındaki yöneticilerin yaşadığı hayatı sonsuza kadar yaşayacakları telkin ediliyor ayak takımına. Bu şekilde vagonu idare eden amir, zenginlik içinde yaşarken aynı vagonda karnını zor doyursa da o vagon amirini canı gönülden destekleyen zavallıları bir umutla bir arada tutuyor. Ama yoksulların yaşadığı bölümleri idare eden birçok yönetici, bu uzun ve çetin yolculuğun, denildiği gibi lüks ve sonsuz bir hayata değilde bir bilinmeze gittiğini düşünüyor aslında, varsıl dostları gibi. Ama kitleyi bir arada bir amaç için tutmak adına, bu yalana ortak oluyorlar. Aslında ortada ulvi bir amaç yok, tek dertleri kendi yaşadıkları ağdalı hayatı bir süre daha devam ettirmek.

Her vagonun altında çeşitli nedenlerle ölen yolcuların çürümeleri için konulduğu bir bölme var. O çürüyüp yok olan bedenlerin bir ruha sahip olduğu inancı tüm trende hakim. Yolculuk boyunca onlardan önce ölen bir sürü insanın ruhu yolculuğun biteceği güne kadar sükun içinde yolculuğun bitemesini bekleyeceği düşünülüyor. Bu süre zarfında iyi bir sınav verenlere; yolculuk sonunda diledikleri gibi yaşayacakları, sınırsız nimetlerin onların hizmetinde olduğu  bir alemle mükâfatlandırılacağı telkin ediliyor. Onlar da içinde bulundukları çaresizlikle, bunun doğru olduğuna iman edip anlamsız ve zorlu yolculuklarına mana yüklemiş oluyor.

Trende aynı vagonda oldukları için birbirleri ile akraba olan topluluklar, diğer vagonlarda yaşayan toplulukları yabancı olarak kabul ediyor. Halbuki ten renkleri, yüzleri ve göz renkleri farklı olsa da hepsi insan günün sonunda. Ama bu gerçek çoktan unutulmuş gibi. Zengin ve elitlerin yaşadığı bazı vagonlarda, farklı birçok nedenden ötürü cahil ve eğitimsiz kalan topluluklar aşağılanıyor ve hor görülüyor. Fakir ve yoksulların yaşadığı vagonlarda ise, zengin ve elitlerin bu geçici tren yolculuğunda istedikleri kadar varlık ve lüks içinde yolculuk etsinler, onları elim bir azap bekliyor düşüncesi hakim. Elitlerin vagonunda ise tam tersine, asıl meselenin bu kısa yolculuk süresince güzel bir hayat yaşamak olduğu söyleniyor.  Fakirlerin dediği gibi yolculuk sonunda, gelmiş geçmiş tüm yolcuların hesaba çekilip ya sonsuz azap ya da sonsuz bir esenliğe matuf olacağı inancı çok eski dönemlere ait bir masal onlara göre. Esasen, bugün elit ve zengin olanların ataları da, yoksul ve fakirlerin yoğun olduğu vagonlardakiler gibi, bu masala canı gönülden inanıyordu. Ama zamanla şunu anladılar ki, masal anlatıcıları anlattıkları gibi yaşamıyor, vagonun tüm zenginliğini kendi aralarında bölüşürken, geri kalanları sefil bir hayata mahkum ediyordu. İşte tüm bu eski tecrübeler, elitleri masallarla araları mesafe koymaya itmişti. Lakin onlar da bu yolculuğun nihai amacını ve neden bunca insanın bu yolculuğa çıktığını bilmiyordu. Sadece yolculuk süresince, daha iyi bir hayat sürecekleri bir ortam yaratmışlardı hepsi bu. Ama onlar da diğerleri gibi bu trenin nereden gelip nereye gittiğini bilmiyordu. Arada bu konuda çalışmalar olsa da, büyük ölçüde bütçelerini ve edindikleri serveti daha konforlu bir seyahat için harcıyorlardı.

Aslında herkes bu kısa ve nedeni bilinmeyen yolculukta paylarına düşen küçük hikayelerini yaşayıp yokluğa düşünüyordu manasızca. Kısa süre sonra adları sanları da yok oluyordu. Sanki bu trende, bu vagonda böyle biri hiç var olmamış gibi.

Ali Akçakaya

9 / 35«‹7891011›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top