Haddini Aşıp Hadsizlikte Kendini Kaybeden Benliğin İçine Düştüğü Tarifsizliğin Tarifi
İnsanın kendini aşması bir marifettir ve taltifi hak eder. Aştığı benliğinin heybeti göz ardı edilse de insan kendini aştıkça biraz daha yücelir. İnsanın kendisini aşması, aşamalı olarak daha da güçleşir bu şekilde. Kişi kendisini aşmayı bir yerde bırakır ve bir kimlik edinir ve doğruya erişmiş sanır kendini. Halbuki doğru, kişi her kendini aştığında farklı bir surete bürünerek önüne aşması gereken yeni bir ben olarak dikilir.
Bir tekerrür halinde kişi kendini gerçekleştirir ve kendini bulma arayışı biteviye sürer. Ancak aciz olan insanın gücü bir yerde tükenir ve buraya kadar der. Çünkü hayat taşıması gereken bir yüktür ve insan arayışını o yüke rağmen ve gerçeğin o yükün içinde gizli olduğunu bilmesine rağmen sürdürür. Cevapları bir yük olarak sırtlanan insan, o cevapların sorularını kendi dışında arar. Çığ gibi büyüyen egosunu aşması ve onu ayaklarının altına alması kolay değildir. Gurur kırıcıdır insanın kendini aşarak kendini kendi gözünde hiçleştirmesi, hiçleştirebilmesi. İşte o insan bunu yapar ve ne yazık ki bu, ne bir marifettir ne de taltifi değer.
Genel kabule göre zaman kaybı olan arayış, elle tutulur bir kazanç sağlamaz insana! Peki o insan ne arar hala?
İnsana yaşaması için verilen ömrü o ömrü didik didik ederek anlamı arayarak geçirmesi ahmakçadır. İnsanın kendini aşması ya da kendini gerçekleştirmesi o insanın yaşamına elle tutulur bir değer katmıyorsa, ki genelde değer yargısı maddi boyuta hapsolan kalabalıkların nazarında yapılan anlamsız ve saçma bir uğraştır, neden o insan kendini dışında aramayı sürdürür?
Emeksiz elde edebileceğini düşünür güruh. Kendini aramak yerine ona işaret edilen yerde eliyle koymuş gibi bulur kendini ( bulduğunu sanır ) ve bir yığın kendini bulmuşla birlikte haşrolur. Aynı günahı işler onlar, aynı duaya amin derler. Aynı cennetin hayalini kurar, aynı cehennemden ödü kopar hepsinin. Cennetlerinde hep aynı iyiler cehennemlerinde ise hep aynı kafirler vardır. Tahayyül aynı, mantık aynı, ceset varlık bedenlerde bir örnektir. Hayatsa herkese aynı muameleyi yaparak aynılaşmış bir söylemin tutucu vahşiliğiyle ölüm denen beyhudeliğe sürükler hepimizi, işte en korkunç aynılık hikayenin başını sonunu ablukaya almıştır ya bu yüzden. Debelenmelerimizin asıl sebebi de farklılaşmayı umarken aynılaşmamızı kabullenemeyişimizdendir.
Beynimi parselleyen bu paradoks, insanın haddini bilmesi ile kendini aşması ikirciğinde hapsediyor beni. Bir yanım beni aşarken bir yanım haddimi bilmem gerektiğini öne sürerek kalakalıyor. Bir yanım aşkın olmanın farklılığında kendini ( bir anlamda gerçeğini ) ararken, öte yanım bir cüzamlı gibi teslimiyet çığlıkları atıp duruyor. Söylemimi sarmış çelişkinin asıl sebebi de budur.
Eylemime ket vuran ve sonuçlara muhtaç yargılarımın kötürüm tekerrürüne sirayet eden söylemime bakılırsa, nedenlere muhtaç olmayan sonlara bizi çeken anafor tek gerçeğimizdir.
İnsanın kendini aşarak haddine yaklaşması gerekirken kendini özgürlüğün kuralsızlığına yaklaştığını sanması bir yanılgıdır. Her kendini aşışında o insan biraz daha haddine yaklaştığını bilmesi, onu kavraması ve kabullenmesi gerekir. Aksi takdirde kişi kendini aşarak ulaşmayı umduğu kuralsızlığa kendi benliğini yitirerek varacaktır. Bu da o kişinin bahsinin burada sürdürülmesini bile anlamsız ve saçma hale getirir. O kişi haddinin arkasındaki dipsiz ve tanımsız özgürlükte kendini kaybedecektir. Bu kayıp mıdır, yoksa insanın ezelden de evvelinde kaybettiği bir bensiz hakikatin aşkın ve anlaması ve anlatması güç tecellisi mi?
Ali Akçakaya
Nasıl ki evrende entropi varsa ve varlıkların fiziğinde bir düzensizliğe, kötüye gidiş varsa. İnsan için de tam tersi vardır/olmalıdır. Yani, yolun sonuna geldiğimizde kendimizi ne kadar düzelttik. Zamanla,daha farklı düşünebiliyoruz veya söyleyebiliyoruz. Bu da hayatı yaşayarak olgunlaşma/terbiye olma sürecimizi gösterir. Sevap, günah ve tevbe de bu sürecin bileşenlerinden. Hepsi de değerlidir.
İnsan kendini aşmalıdır. Hayat bunu gerektirir. Aksi taktirde, içinde bulunduğumuz toplumun verdikleri bizim ortaya koyduklarımız değildir; taklit ettiklerimiz, alışageldiklerimizdir. Edilgen bir hayat yaşamak, konforlu olabilir ama insanlık dışıdır.
İnsanın haddini bilmesi ve kendini aşması paralel, birlikte ilerleyecek bir serüven olmalı, o kişi için.