Son Sufle
Sokaklarında yürüdüğüm kentlerden sana kolyeler yaptım, taksana. Bir köpük saydamlığıyla avuçlarından düştüm, kırıldım, karıştım kayıplarına. Cebimde yıllardır taşıdığım ucu kör kalemim kırılmış, canım hiç acımamış. Cümlelerime baksana nedense hep yarım kalmış.
Kaç ben yaşattım şu sağından solundan yontulmuş üç kuruşluk mazime. Çoluk çocuğun gönlü olsun diye dekorları yığdım üstüme. Enkazımdan sana uzandım, sesim titriyordu, çaresizce utanıyordum. Rolden role girerken kimliğimi düşürmüştüm, kim olduğumdan bi haber yaşamışım onca yıl meğerse. Mesafeleri arşınlarken ötesine geçmişim tarifi mümkünsüzlügün. Zamanın ötesine geçip ab-ı hayatı yoğa çalmışım ki sorma. Nefesimde sonsuzluk esrikliği, sona eriyorum en başında. Sen iyi misin peki? Böylesi daha mı iyi sahi? Nereden başlanır ki öğeleri çaresiz cümlelere… Bir şeyler de içinden, ben duyuyorum seni.
Baksana yürüdüğüm yollara, hepsi aynı sokağa çıkıyor. İki elim ceplerimde giriyorum seninle yürdüğümüz o ana, yokuş biraz, nefes nefese, yaşlanıyor muyum ne? Yazılar yazıyorum, çağın gerisinde kaldım öyle mi. Şiirler okuyorum körelmiş dimağım acıyor. Boşluğa gülümsüyorum, içim kıyılıyor yine. Neden mi, sence özlemedim mi!
Sonra birden ne oluyor anlamıyorum. Kendimi tanımaz oluyorum. Kendimi terk ediyorum o akşam. Karanlık kapaklanıyor üzerime, akıp giden sana bakakalıyorum. Arkana bakmadan uzaklaşırken, son kez bakıyorum öylece. Sevdiğim her şey uzaklaşıyor işte…
Birer çay daha içiyoruz, sahnede son perde!
Tanrım son bi sufle versene…
Ali Akçakaya