Çünkü
Çirkin sözler de işittim tabi. Kirli zihinlerden dile damağa katran aktı. Hece hece, sözcük sözcük döküldü ağızlardan. Utandım başımı önüme eğdim. Zaman mevsimleri yara yara akıp gidiyordu. Bu suskunluk, bu sükut telaşa gerek yok der gibiydi. Çitlerde kurumuş bahar çiçekleri, balkonlarda üşüyen saksı bitkileri… Bu ölgünlük, bu çorak noel geceleri, adresini şaşırmış gökyüzü, bize ne anlatıyor sanki. Yine her zamanki gibi ansızın olacak her şey. Ya da olması gerektiği gibi.
Sabah uyanmanın garantisi… Herkeslerin yollara düşüp mana aradığı bir dünyada, bu telaşlı ve uykulu yüzler ete kemiğe bürünmüş betimlemeler. Ekmek, aşk ve kavga, bitmeyen çıkar münasebetleri, sahte tebessümler ve kravatlar, işe gidiyor adamlar. Kafalarda sorular, hesaplar, planlar ve mış gibi pozlar, bırak da adam sansınlar.
Perdeye gölgesi düşen dutun kurumuş yapraklarına ilişiyor gözüm, sokak lambaları hala cayır cayır yanıyor. Bir saat daha uyusaydım diyen insanlar, uykulu gözlerle daha güzel bir yaşam için yine bir şeylerden feragat ediyor. Herkes elindekini sıkı sıkı tutuyor da, gözleri başkasının lokmasında, şehvetle yutkunuyorlar. Arzuları onlara yalanlar söyletiyor, şahit oluyorum. Gözüme baka baka yalan söylüyorlar, demek ki menfaatleri var. Demek ki yetmiyor insana. Dahası da yetmeyecek ama.
Yürüyorum, nemli asfalt bir yoldan hafif rampa, amaçsızca sokaklara dönüyorum, bir labirentte kendimi, belki seni ararcasına. Bir aidiyeti terk etmiş de başkasına da razı gelmemiş gibi. Deniz belirince huzur doluyor içime. Varmış olmanın saadetini yaşıyorum. Güneş hafif hafif omuzlarıma düşüyor. Çocuklar oyun parklarında, annelerin bir gözü hep onlarda. Sokak kedileri su içiyor, köpekler amaçsızca yürüyor, kendimi görüyorum her yansıda.
Yanımdan telaşla geçenler oluyor. hararetli hararetli konuşmalar arasında küfürler işitiyorum. Kızgınlıklar, kırgınlıklar seslere tutunup göğe uzanıyor. Aylak aylak geçiyorum yanlarından, amaçsızca yürüyorum hala. Ayaklarım ezbere yürüyor, nereye varacağından emin günün sonunda. Adamlar, kadınlar ve çocuk… Hepsi, herkes kendi hayatına dönüyor akşam olunca. Gündüz uğraşlar gece de devam ediyor, ışıklar hep yanmak zorunda sanki. Karanlık ve korkaklık kol kola yürüyor, siniyor içte bir yere insan ve koku. Çürüdükçe burunda küflü bir iz bırakıyor
Onun izini sürüyor insan bu çorak toprağa, demek ki yaşıyoruz hala.
Ali Akçakaya