Başı Göğe Ermiş Şövalye
Atlasın mavisine façalar attım, görüntüye kırmızılar abandı. Doğrulunca cesaretle düellolarda zırhsız, kalkansız, başım göğe erdi, gök yarıldı da evrenin yedi kat arşına battı cüssem. Korkaklar için yaşasın cehennem!
Ben iliklerine kadar yüklü namlularımı bilerken, düşmanlarımı güderek cephelere iterdim, şakaklarına barutla adımı mıhlar, en küçük sözümle onları hizalara getirip antlar içirip, tövbeler alıp rablarına götürürdüm. Onları sessizce savuşturur, savunurdum karanlıkları örterek üstlerine, ötesine geçerdim örfün, adetin. Onların göz kapakları kapaklanırdı yere, başlarını uzatarak İbrahimlere. Sen diline ateşler sürdüğüm yazgı, çalın yere, yerle yeksan ol ve yıkıl karşımdan, git az ötede havlayan köpeklere.
Etimi oyalarken oyunlarla, dilimde çürümüş cesetlerin tiksinti veren tadı, hepsi ahir zaman kalıntısı. Bana bir yer söyle ve git oradan ağla beni, hikayemi sana taşıyacak ulakların kulağına kar suyu kaçtı, duyduklarına iman edip zeval oldular yola, yolda onlara sorulan suallere hep adımı verdiler ve geçtiler en zor sınavları. Ama yollarına öyle küçük dereler çıkarıp boğdum ki, öldürüp öldürüp diriltip huzuruma getirince sözlerini çoktan unutmuşlardı. O yüzden ahalinin huzurunda ettikleri yemini tükürüp ibreti alem oldular, bir hiç uğruna hiç…
Beyaz mermerlerin gözünü oyup oluklarına ahlar vahlar dolduran çaput, kökleri çürümüş ağaçlara astım seni ve ağaçların gövdesine baltalar nişanladım, vur emri verdim hayvanlarıma, vur emri verdim efendisine ihanet etmiş kullara, hepsi bir oldu, ikilik de kalmadı bak ortada. Artık elinden geleni koyma ardına, unutma boş cephaneliğinde yankıyan adı, etrafın da sarılı değil artık pamuklarla, düş düşebildiğin kadar ve canını yak, imdatlar dile, elini uzat istediğine, boşlukta hep o mayhoş tat. O çok bilmiş bilirkişi, tanrı katından fakir fukaraya gülücükler dağıtıyor şimdi.
Korktukça, korktuklarından emin olacaklarını sandılar, şimdi titreyerek korkularıyla yüzleşiyor zavallılar. Cehennemden korkanları cehenneme atar tanrı, cennetti ayakları altına alanları cenneti ile sınar. Hayatı üç kere öpüp başına koyanlara nefes almak haramdır artık, nereye dönseler hep o endişeleri, hep o korkuları. Utanmadan naralar atıyorlar baksana, hâlbuki binlerce yıldır lâldır tanrı, köşede durmuş izler olanları, ne hayreti vardır ne de gayreti. Sükuta erince belki o mertebeye ermiştir de kulluktan azad olmuştur, ona fisıldanmıştır olmuşun hikmeti, olacağın üç kuruşluk manası.
Şimdi o atlasa bak ve hüküm ver. Ol de ve izle olanı. Gereğini düşün ve ipini çöz ateşten yarattığını… Yol isteyene yol göster, koy gidenin cebine biletini ve servetlerini. Onların dudaklarına bal ve acı biberler sür ve azad et sonra.
Ama bir şartla; söyle, nefes alsın sudan çıkmış balıklara.
Ali Akçakaya