Vuslata Bakan Ayna
Koridordan geçerken düşündüm seni, maviler içindeydin, yoksul çocukların tebessümü vardı yüzünde, masumiyet ete kemiğe bürünmüştü. Zamanı gelince yitirdik onu da seni de.
Çıkıp gidesim geldi, henüz bahar gelmemişti. Çağın keşmekeşine inat yolsuz, ışıksız bir köy evinde; mum ve tütsü kokan yekpare bir hüznü bölüşmek vardı seninle. Nasibimizi uzakta ararken, yakınlarımıza yabancılaşıyorduk meğerse. Bu kentlerin sessizliği bizi pek anlayamamıştı, işin doğrusu. Durup düşünecek vaktimiz de dermanımız da yoktu. Yoktan var edemiyorduk, ne çare. Yoktan gelip varımızı yoğumuzu o yokluk ateşinde eritiyorduk. Baksana cayır cayır yanıyorduk, huzuru alemde.
Geçkin bir gençlik döneminin ardından uslanmayan bir olgunluğa sürüklenirken savunmasızca, manadan uzak alemlerde alemi temaşa ediyorduk güya. Onca emek onca çaba berheva, kim bilir belki bir hiç uğruna. Kaydadeğer olmayan günlerin ardından, yeni bir macera, yeni bir heyacan. Sonu her zamanki gibi hüsran!
Hay Allah, can çıkınca huyumuza giden hüda, söylesene kim bizi müdafaa edecek mahkeme-i hülyada! Kim suçumuzun yaşamak olduğunu haykıracak, yutkunmadan usulca. Yolundan gittiğimiz bilgelerin, suskunluğuna kim şahadet edecek. Kim dur diyecek bu akıl almaz gidişata!
Hülasa, kalemlerimizi satıp güzel güzel oyuncaklar aldığımız gün büyüdük de başımız göğe erdi. Oyun oynarken birilerin canını yaktık, yaktıkça kazandık. Elde var haksızlık. Bu işte bir terslik yok mu yani! Boşa mı bunca cefa, heva, heves, hırs. Bi saniye ya sonra! Ötesi olmayan bir anın arefesinde, celladımızın huzurunda bağrımız açık ve yanık, içli bir türkü mırıldandık. Hepsi bu olsa keşke. Hikayenin başı da sonu da ayrılık ve aynılık. Ortadan kaç sayfa yırtılmış, kaç sayfa karalanmış hunharca, kimin umrunda!
Aynalar cehenneminde nereye dönsek o karanlık yüz, o kifayetsiz hırs, ötesine geçtikçe dışa bükülüyor Cihannüma. Etimize suret kıymıkları saplanıyor, kendimize gelmeden kimden geçiyoruz böyle! Kendimizden mi geçiyoruz, yoksa vaz mı geçiyoruz yine.
Geçiyoruz da vuslat ne tarafta kaldı, ben ne bileyim, yoldan geçen birine sorsana.
Ali Akçakaya