Tebessümün Bedeli
Değmeyeceği inancı. Hiçbir şeye, hiç kimseye değmeyeceği. Anlamsızlığı, boşluğu ve bunun değişmeyeceği gerçeği.
Kendi içinde taşıdığından, nereye gitsen seninle gelecek o iç sıkıntısını, çaresizce değil, çarenmişcesine bırakma arzusu, belki de zarureti. Sonrasını ve öncesinde olanları da bırakarak olduğun yere, olmadığın yerden yeniden… Aslında başa sarmak içtekini, nefes gibi boğulurken. Adını mıhlamak, sızını sözüne üfleyip, o noktanın püfüne ufak nefesler verip, sorunun cevabına soru işaretleri iliştirmek. Gerçeğe iftiralar atıp kadının yalanına iman etmek. Ah o son ilmek, ağacın çürümüş kolunda inleyen çıtırtı… Bizi kendisine düşman edip gidecek oluşu.
Çok bekledim gelmeni diyenlerin sıla hasretiyle yanıp tutuşması garabetindeki garipliğin sana düşmesi. İyiler ve iyilik kaybedecekmiş, etsin. Bunu bilerek kirli zaferlere burun kıvırmak gerek. Beklentileri bitmeyenlerin karşısında ezim ezim ezilirken, can havliyle yaşamak ya da onu sanmak, sıranı savuşturup koğuşuna dönerken akşam yollarında, sabahı düşünmek. Voltanı atarken tek kişilik koridorlarda, ışıkları ateşe verip karanlıkların kahrını seyredurmuşken, uçsuz bucaksız bir hücreye mahpus olmak. Herkes kendisinden verdiğini düşünüp başkasının payına düşene göz dikerken, biz gözümüzü kapıya mı çevirsek, daha eşiğe gelmeden tökezleyerek.
Telaşlanıp telaşına anlamlar yükleyen ahmakların zihnini kemiren korkunun hazin sonu. Halbuki nasıl da atıp tutuyordu. Herkesi kendisinden ayrı bir yere zincirleyip, yalnızlığa düşen bir bedbinin hayalindeki süt rengi duvağı… Ona onu hediye eden münkerin nekire fısıldadığı günahın yazgısı. Alevini sırtlayan bir babayiğidin kıldan ince kılıçtan keskin yolunu gözleyen prensesin duvağına bakışı kadar manasız olanı, yani hayatını. İnsanlığın temaşa ettiği panayırın son durağında yan yana oturan iki delinin ötesine geçmek için aklını bir kenarda bırakıp ötesine selam durması. Buna akıl sır erdiremeyen kitaplıların son çare ötesinden mesajlar getiren elçilere zeval olması.
Fırsatını bekleyenlerin son fırsatı da, keçileri de kaçırmışken hala olmazlarına dört elle sarılıp hasret gidermesi, hasretin iflah olmaması… Halbuki gidesi gelen herkes çoktan gitmişti.
Tutmaya çalıştıkça ellerini kanatan yolculuğa, yokluğa. Dönüşü olmayana…
Ali Akçakaya