Keçi Yolu
Köhnemiş kentlerin tekinsiz sokaklarında yürüdüm, uzağında senin, sesinin. Hiçbir şeye değmeyeceğini demiştim sana, değmedi, öyle kalmadı da, değişti, geçkindi.
İnsan zihnini götüremüyor, hep takılı orada, ona mukayyet ol, keçilerimi iyi bağla. Bana sıcağından ayır, yazından, terli yanlarımı kurutma. Kavganı ver bana, sessizliğine göm, tekmeler savur taburelere, yüzümde korkuya dair ne varsa ateşinle dağla, korkma.
O kadar kendimden geçtim ki, yollarım hep sarpına abandı. Bir bedduanın en içten halini taşıdım bağrımda. Heveslerimi hiç ettim çoktan, sürükleniyorum avazına. Her şeyini verince bir şeyin kalmıyor ya elinde. Ellerimdeki boşluğa talihim yazılmış, tahta da tebeşir de kara. Bir yolu hep oluyor da ona da gönül razı olmuyor. Çıkmazında göğe bakıp sabır diliyorum Tanrına.
Tüm suçu aynı adamın üstüne yığıp masumiyet bayrakları açılıyor. Göğün canı acıyor da susuyor. Sonsuza kadar susacak adam biliyor, bildikleriyle sınanıyor. Arpa boyu yürüyoruz el ele, ekinler hasat ediliyor, kuru yazların sarı başaklarından taç yapıyorum, nafile sana. Manzaralar iliştiriyorum yollarına, uçurumlarından düşüyorum da Allah’tan kanatlarım var, sarplarından aşağıya süzülüyorum. Kuytularına dudaklarım değiyor, kanıyorum. Kanıyorum zehirli bir güzelliğin dehşetine. Etin ötesinde bir ülkeye varıyorum, nazarlardan kem gözlerden sıyrılıp, kurşunlar dökülüyor başımdan, sonuma nazarından boncuklar takıyorum.
Keçilerimin ipini çözmüşler. Ben de peşlerine düşmüşüm. Diyar diyar gezmişim atlasını. Arzıma seni iliştirmişim meğerse, dönüyorum işte, ben ardın sıra keçilerim önde, kaçtığı yere.
Ali Akçakaya