Okunmuş Meydanlar

Eleştireceğim bir şey kalmadı elimde. Savunacağım da, tarafı olacağım bir davam da… Uğruna feda edeceğim, uğruna heba olacağım yaygaralar da…

Savaşların ve kin dolu bakışların arasında bir içsavaşta tarafsız yerde, gelip geçeni izliyorum, elimde yok makul gerekçeler de. Doğrularımı bir yerlere saklamışım, bulamıyorum. Nereye koydum hakikatlerimi, esas meselemi, bilmiyorum. Hararetini yitirmiş ihtiraslar, ihtişamına gölge düşen büyük davalar ilk celsede kapandılar. Kapılar açık mı kapalı mı ilgilenmiyorum.

Uzakların yanına koyduğum yakınlar, ne kadar uzaklaşsam da kaçamıyorum. Teslim olmak kalınca payıma, teselliyi mahkumlardan soruyorum. Duygulara yamadığım derin manalar, hepsi mi çocukluktan kalma sanrılar. O ulvi nutuklar, gözyaşları ve büyük laflar, lüzumsuz tantanası varoluşun. Sen ellerini açmış başka hayatlar, bense aman diliyorum.

İnsan pazarından eli boş döndüm, akşamdı. Sahip olma hülyasının bedelini deftere yazdım, sayfasını bulamıyorum, bileklerimdeki izini sonsuzun. Sıkı sıkı tuttuğum ne varsa elimden kayıp giderken, başım dönmüş, sonrasını hatırlamıyorum. Bir şey değişmeyecekti zaten, eskiyecekti belki, sonrasına dair pembe düşler, kirlendiler, üzerime sıçradı çağdaş etler, kanlı gölgeler.

Acele etmiyorum artık, zaten tıkırındayım zamanın, yarının ötesinden berisine sesleniyorum, yavaş diyorum, sükunete davet ediyorum lalları. Temize çekiyorum müsveddemi boş vakitlerimde, kaderimin yazıldığı beyaz sayfama dalıp gidiyorum sorumsuzca, ardıma bakmıyorum bile, kim var kim yok diye.

Hatalarımdan yeni hatalar çıkarıp yanlış şıkları işaretliyorum, galiba kaybediyorum kendimle olan imtahanımı. Kazandığım zaferlerin nidalarına ağıtlar yakıp, gurbetimden memleketler inşa ediyorum çocuklara. Bayramlıklarımı giyip mezarlıklara gidiyorum, büyüklerin ellerinden küçüklerin gülüşlerinden öpmeye.

Sen kazandın, ben tarafsızlık ilan ediyorum. Alkışlarla, üzerime çullanan sahnenin demir parmaklıklarından seslenip kimime, yok mu diyorum.

Varlığın angarya anla! Yokuna fatihalar, yokuna meydanlar okuyorum.

Ali Akçakaya

Tasmadaki Kan

Koşmaktan mecal kalmamışken peşi sıra dizde, söylemekten dilde… İlk duraklar hep kalabalıkken, hayata tutunmak yorgun argın son bir umut, ha gayret ya nasip diye diye. Gidecekse günün sonunda, geçse bile,  kalmasına bağlanmış umutlar heba olmuşken, ağıtlarıma da antlarıma da güle güle.

Zorla değil ki her sürgün, çoğu zaman seve seve. Adresler mühürlü zarflarda verilmiş, bitmemiş hikayelere mutsuz sonlar iliştirilmiş, peki. Başlangıçlar karalar bağlamış, ağıtlar yakılmış gelene, dünyası kararmış, temennisi ışıklar içinde uyuyakalmıştır.

Huzursuzluk safhasına geçilmiş, modern kadını afakanlar basmıştır halvetiyle. Kavgasına tutuşmuştur sevdiğine, sevdiği nefretine. Yangınlara deli gömleği giydirip sokaklarda gezdirilmiştir, aleme ibret diye. İbretler alınmış herkesin göreceği bir yere konmuştur. En acıklı yanı da öykünün yarıda kalmasıymış gibi, hüzünlere kılıflar uydurulup haklı olmanın adil olmayan gururuna sarılıp ağlanmıştır. Kadına iyi olmuştur, erkek rolünü unutunca rüsva.

Nereden başlasak bir ayağımız hep aynı çukurda. Kiplere manevi angaryalar taksim edip cümleye ağır manalar yükleyince, zaman geçse de aynı yerde farklı neticeler beyhude beklenmiştir, hayır gelmeyeceğini bile bile. Gelmiş olanın çoktan geçtiğini, ya da geldiği yerin dünde bir yer olduğunu bilememiştir, cahilliğinden değil de işine öyle gelmiştir.

Hayvani olan ağır basmış, etine zehir katılan köpek, afiyetle nefis öğününü hiç etmiştir. Ağzından salyalar akarken şehvetle havlanmış, onu kudurtan tasmasına kan bulaşmıştır. Suçu herkes köpeğe atınca, sahibi de itine sahip çıkmamıştır. İt inleye inleye can atarken yokluğa, kervan da yürümüştür sonsuzluğa.

Çürümeye yüz tutmuş etler arasında tenini arayan ruhlar, evsiz yurtsuz kalınca, varoluşuna yüklenen boşluklar da kırılmıştır sana.

Ali Akçakaya