Emanetin Sahibi

O sessizlik, çıt çıksa kıvılcım olup tutuşturacak ortalığı. O kor içte harlanan, kavuran, yakan seni, özlemini. Kimseye boğun eğmeyen, ehlileşmeyen o yaban atı. Boşlukları azdıran kırmızı, dudağında kanı, kana kana öpüşlerin…

Şimdi şuradan koşsam sokağına çıkarım. Bir yolunu bulur bakışlarım, başını öne eğmiş bir gelişe. Kavgasını vere vere bitmeyen bir harbin, en yılmaz neferine beyazlar uzatırım, taçlar yaparım adalarından papatyasına, burnumda tüten kokusuna kanarım yine.

Git derken bile sarılıp içine çeker, adam da köklerinden bir filiz uzatır ona. Uykusu kaçar, olmadık bir anda vurur, dağıtır insanı, yokluğu varlığa pusudur, olanın da tadı kaçar. Boşlukta sallanır durur hayat, anlamı arar.

Bir yapbozun kayıp iki parçası gibidir bazı hisler, iç içe geçince bir tamam olacak gibi. Tek başına manasını yitirecek, karşılığı olmazsa yok olup gidecek ve dönmeyecek asla. Yılmadan, yıkılmadan yürünecek yollar vardır, yine de pes etmeden, geri kalana eksikliğini iliştirip öylesine belki. O anlamı hiçleştirerek, hiçleşerek, bazı gerçekler gibi.

Bir çıt çıkar, bir kelebek kanadını çırpar da. Sessizlik çıtırdamaya başlar. Bir adam hatmeder zihnini bir balığın, onun hafızasına adını fısıldar. Adımlarına ezberletir, zülfükarına nakşeder…

Yaratmayı öğrenmiştir de çıt diyememiştir yarattığına. Eliyle yoğurmuş, şekil vermiş, bir de ruhundan teslim etmiştir ona. Emanetini isteğince külünü dökmüşler avucuna.

O da göğe savurmuş gönlünü.

Ali Akçakaya

Çığlık Parçası

Yaşadığımdan biriktirdim sana. Kendimden artırdım. Her şeyin o en yavan halinden sıyrılıp renkler avuç dolusu…

Hep aklımın bir yerinde o soru. Gidip geldiğim yollara dökülen anlar, izler ve sen. Kimdin ki sen, yarattığına aşık olan tanrının yalnızlık oyunundaki gölge, karanlığında öldüm yine, orada dirildim ben. İçimden geçerken aklıma takılan, fikrimi kanatan çağdışı hislerimin cüretkar katili, nefesler aldım sana, otur yanıma.

Zihnine demir attım, bağrına doldum, göğüs kafesinde çırpındıkça kanatlarıma pasın bulaştı, canım da yandı, sahi iyi mi ettin sen! Yordum kendimi cenklerinde, her düşümü hayra yordum, süzüldüm iliklerinden bir sıcak bahar esintisiyle dolaştığım, sen. Beni kırdıkça tuzla buz olan, benden geçtikçe kendine bilenen, kinin de sen, kavgan da sen.

Uçsuz bucaksız ovalarından kaynağına dörtnala, koştuğum nefesler. Okuduğum suretlere doğra etinden, kanından içir, kördüğümüme bağlan, kal orada. Yükseklerime vur kendini, derinlerini göğe astım. Boynumdan, şuradan, bir dudak dolusu…

Ağaçlara, banklara, otobüs duraklarına astığım resimlere baktım. Otel odalarında sabah oldu, en çıplak bileklerinden kavradım. En ben olduğun yerinden öptüm seni. Opur gecelerin sessizliğine susuz çığlık parçası, alnına terimin damlası, yüzüne sakalımın sızısı.

Dört yanın yani, ucun, bucağın, kumların, tuzun, ıslağın ve yazın, alınyazın…

Ali Akçakaya