Bir daha asla
Bize kutsal kılıflar giydirildi, paslandık kınımızda. Uzat bana bileklerini, kılıcıma kan doğra. Hikayelerime iliş, kurtar beni bozkırlarından, dağlarıma geçit ver, zirvelerime nefeslen, yokluğuma mahlaslar tak. Ama adımı bir daha asla…
Bu hüzün yok mu, sükûn bulan yanardağ, lavlarını yutkunan ejderha, ensemizde nefesiyle beriki dünya, elimizde kalan son üç gün; biri orda biri burda. Diğerini hiç sorma, bir gözümüz hep o çukurda, minarelerin o dar yokuşunda adımı taşıyorlar sona. Zerk ediyorlar göğüne, toprağına, karana. Sen o adımı bir daha asla…
Sabaha karşı bir ara, beni tutup zorla getiriyorlar. Kaybetmişim olmadığım tarafı, onlar eliyle koymuş gibi buluyorlar, suçumu da işlemişler, günahımı soruyorlar bana. Ne sorarsa sorsunlar hep aynı cevabı veriyorum onlara. Boş sayfaların sonuna imzamı atıyorum. Biliyorlar kimse olduğumu, adım adım izliyorlar gölgemi. Susuyorum, bir bardak su dökülüyor, mermerlerden leşim akıyor. Kulağıma adımı fısıldıyor hoca, ama sen o adımı bir daha asla.
Aydınlığım karanlığında diz çökmüş. Adıma postalar yollanmış, tarihler hep yanlış zamana. Çok sevdiklerimin nefretine su serpmişim, iyi de etmişim. Kitaplarımda hep başkakarının adı yazılmış, adımı herkes unutmuş, birilerinin aklına sana sormak gelmiş. Ama sen o adımı bir daha asla…
Tuttuğum dileklere karalar bağlayıp avuçlarımı toprakla gusletmişim. Sokaklara kırmızı çizgiler çekmişim sonra. Ötesine tövbeler serpip günahlarımın olgunlaşmasını uzaklardan izlemekle yetinmek düşmüş bana. İpleri çözünce kopuk kopuk acılar da iyileşivermiş. Yaralarıma açılan kapılara kilitler vurmuşum. Kendimi çok büyütmüşüm gözümde, sonra sıkılmış da çocukluğuma dönmüşüm. Tahtada yazan yaramaz çocuğun adına ilişmiş gözüm.
Ama sen o yaramaz çocuğun adını bir daha asla.
Ali Akçakaya