Hayat Meselesi
Tanıdık metanetlerin gölgesinde çürüdü cesaretler, boşuna mavallar okundu kulluğuma, yani adımı mıhlamakla dimağıma. Dahası da var, var ama… Sen yine de mecalimi hayra yorma. Maskara etmem sözlerimi, ağırlığı edilmemişliğinden, ikrardan değil anla.
Bak yüzüme, kurtul mimiklerimin esaretinden, kurtul coğrafyanın ve tarihin… Defterini dür yedi yabancıların, yeni kaoslar için yarat kendini, bocala ömrü yaşadım saya saya. Canımı almadım yanıma giderken, sana kokuşmuş cesetlerle mutluluklar dileyip, dilimin altında çürümüş baklaların ağır kokusuyla… Ölümü kudurtuyorum bak ve ecelin ısırıklarına gülüyorum, etime acılar sürüp hasat bekleyenlerin suratına. Bir yüzsüzsün hem de, arsızca.
Yazgıymış öyle mi, yazanların kalem tutuşuna küfürler etmişim ben. Onun boyunduruğuna celmeler takıp hınzır tebessümlere haram lokmalar uzatmışım. Maskaralıklara gerek yok, o halde kapa çeneni, tek bir laf daha… Bu tahammülsüz hevesler, kendine karşı gelmeler, özgürlük mü! Bu mu! Komik olma.
Bu caddelerin tozuna bakma sen, nefesimin nemi suratına vurmasın, nefsimin terini göreceksin kabuslarınla baş başa kaldığında, nasıl mı? acırcasına. Gözlerini kaçırdığın tımarhanelerde duvarlar gelecek üzerine, aklını kaçıran soğuk ve ruhsuz betonlar… Yankılar üzerine çullanıp hakkından gelirken bir iç ses suratına suratına…
Bütün bunları bir kenara… Başını yaslandığın omuzlardan sarkan apoletlerin sarısına sarıl, uykulara dal, sonuna geldiğin cennetlerin ateşe bakan yamacında ve bardağında o kokuşmuş kan ve terle, hadsiz bir isyanın can havlinde. Ufka batan düz çizginin yanı başında, kahramanın göğe yükseliyor ve buluttan duvaklar savruluyor arşa. Alçaklarda fırtınalar kopuyor, hayatlar savruluyor sağa sola.
Kapkaranlık gölgeler büyümüş de serpiliyor. Çarmıhlara dar geliyor cüsseler. Meydanlar korkakların yüzüne okunurken, cesurlara korkakları savunmak düşüyor. Parmak uçlarında yorgun bir akışla pıhtılaşıyor kan, maviye çalıyor. Diline damlıyor hislerin berraklığı, dağlıyor damağını, bir zaman makinesinin bozuk tıngırtısı bölüyor uykuları, o günlere gidip bugünlerin hesabını sorayım derken mekik dokuyorsun tarihe gerdiğin gergefin gergin iplerinde. Aklını başkasının başına devşirerek olduğun yerde, bir adım önde, bir adım geride.
Dilinin ucuna gelenlerin yarına öteledikleri hayallerine karşılık, terazinin ötesinde ne varsa artık. Neye ve kime karşı çıkılıyorsa bu yokluğa, bu yok oluşa, hayat ismini koymuşlar buna. Sayfaların yüzü suyu hürmetine, cümlelerin dayanmışken kapısına, arala kapıyı korkma!
Bir daha gelmeyeceksin düne, yarına yaranamayacaksın, bu boşa telaş, bu tedirgin bekleyiş, hayat meselesi değil kandırıyorlar seni. Yaşadığını sandığın başka bir şey, hayat dedikleri ise bambaşka…
Ali Akçakaya