Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Şunun için etiket arşivi: Ali Akçakaya

Buradasınız: Anasayfa1 / Ali Akçakaya

Yazılar

Halep’e gideceklere arşını göstermek

18 Ekim 2018/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Çoğu insan sadece nefes alır ama yaşamak için yetmez bu. Dilinizde tüy bitene kadar konuşsanız da fayda etmez. İnsan kendini bırakınca zamanın dipsiz çukuruna; günler, haftalar, aylar üstüne toprak atar. Gözünü açsa fark edecek ama göz kapakları ağırlaşır anbean. Varken yokluğa düşer, yaşamak varken düşler.

Kalk doğrul lütfen. Camı aç, derin bir nefes al ve sor kendine neden? Ama bahane üretmeden… Yaşamak direnmektir, belki beyhude bir çırpınış bu, lakin direnmek gerek yenilmeden. Sevdiklerin için hüzünlenmek ve içlenmek yerine, onlar için güçlü olmak ve her şeye rağmen koyulmak yoluna sonsuzluğun. Lütfen anla!

Birileri için canını vermek yerine birilerine can vermek… Kötüleri alt etmek için, sırf iyilik olsun diye gücüne güç katmak…Zor olsa da anlamsız olmasa gerek. Bir yola çıkacaksa insan, ısrarla yürüyecek o yolda. Yaralansa da, kırılsa da asla pes etmeyecek. Benden bu kadar demeyecek asla. Hep dahası vardır, dahası şu tepenin arkasında. Ha gayret, yaşamak için umut kadar gaye gerek.

Hayat zor olduğu kadar basittir halbuki, sen yeter ki o sana verilen nefesi öp de koy başına. Kum saatindeki her kum tanesi eşit dökülür henüz vurulmamış her başa. Gün bittiğinde hesabını yap ve cevap ver kendine. Ne ektinse o göverecek bu bağda. Kimisi dünyaya talip, kimisi bir rüyaya, sen, ‘ben de varım de’ yokluk zaten bekliyor seni günün sonunda.

Akışına bırakacak bir hikayesi olmalı insanın. Cesur olmalı kaybedecek kadar. Ayağa kalkacak gücü yoksa bile, sürünerek yoluna devam etmeli her defasında.

Hiçbir hekim hastanın yatağına girip onu tedavi edemez. Maharet odur ki bünyedeki illeti iyi edecek merhemi bulacak tabip. İyi olacak önce, sonra iyi edecek. Kendi derdine çare bulamayan başkasının derdine yansa kimin umrunda.

Hadi doğrul, koyul yola! Halep oradaysa arşın burada.

Ali Akçakaya

Bahar Sesini Duyan Vardır Bir Yerlerde

20 Nisan 2018/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Dışarıda gümbür gümbür bir bahar. İnsana nedir yahu bizi birbirimizden alıkoyan diye bağırıyor. Uyanıyorum da ortalığa dağılan cemreleri topluyorum.

Yaşamak arzusunda isen ağaca bak, dala, yaprağa diyorum eşime dostuma. Umut et, iyi yad et dünü, yarına yetiştir papatyayı gülü. Çiçek adları öğren mesela. Ağaçlara dokun yahu. Atla serin sulara bir kulaç at bahara. İyilikten güzellikten dem vur. Bir demlik çay koy önüne, zeytin, peynir ve bir parça ekmek. Denize aşer, dalında çağla gör, minicik eriklere dokun, insanlara aşkla bak. Yaşamak arzusunda ve emelindeysen, yaşa, yaşat yahu, ötesi yok. Camı aç, temiz havayı çek içine. Hüzün güzeldir, korkma hüzünlen arada. Tarifsiz bir mevsimdir bu, kapına gelmiş, içeri buyur et. Bir şeyin yoksa bir tebessüm et ona.

Otur soluklan, düne dair nen varsa bırak orda kalsın, anılar hayata renk katsın, omuzlara yük olup abanmasın. Bu işin dünü yok inan, yarını da olmayacak. Elinde ne var ne yoksa bırak, çimenlere uzan, doğanın renkleri kir değildir, bırak renklensin hayatın.

Seslerde bir ahenk vardır. Gürültü yoktur, yankılar yapay değildir, insan elinin değmesini beklemez güzelleşmek için. İşin tılsımı da burda.

Bak hürriyet, bak özgürlük, korka!

Ali Akçakaya

Derya’dan Irak Balık Alıklığı

26 Ekim 2017/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Dekorlar yıkıp yerine simetriden uzak imajlar koyuyorum. Hayatımı ziyaret edenler, manasız objelerin gelişi güzel serpiştirilmesine bir anlam yüklemeye çalışıyor, yine yanılıyorlar. Sofraya bir tabak bir de bardak koyuyorum, tabağa beynimi, bardağa kanımı döküyorum. Kendimi yiyerek büyütüyorum gerçeği gözümde. Gözümü oydular belki, ben de gördüğümü tek gerçeğim sanıyorum. Kim bilir? Kim bilebilir ki Allah’ın bildiğini, varlığında dahi mutabık değiliz ki.

Sokağa çıkın milyonlarca insan kendisinden kaçıyor. Uçaklar, arabalar, yollar hep gerçeğinden kaçanlarla dolu. Her saat farklı birilerine randevuları var, yarına çıkmak zorundalar. Biletler, faturalar, çocuklar… Kalpleri boşa atmasın diye, aldıkları nefesten bile elektrik üretiyorlar. Efektif yaşamak zorundalar. Zira çok bilinçliler. Gözlerini dört açmışlar, rahat değiller, hayatları çok köşeli, haliyle dönelim derken virajı alamıyorlar.

En büyük sevinçlerin bile tadı kaçmış durumda. Zira yarından ödleri kopuyor. Ki o yarın geldi geçti, bu hal ödlerinin kopmuş hali. Bol bol fotoğraf çekiyorlar. Bol bol gülüyorlar. Ağlamak acizlik, ağlayan birini görünce kaçıyorlar. Zevk ü sefa ediyorlar güya ama kırıklar. İbadet de etmiyorlar, çağdışı edileli beri. Bir kısmı ediyor ama onlar da çok yoğunlar. Randevular, planlar programlar…

Konsere gidiyorlar, film izliyorlar, hayatın sırrını çözmüş adamları okuyorlar, ortada büyük bir leş var herkes oturmuş sofraya, afiyet olsun zıkkımlanıyorlar. Yaşlıları pek sevmiyorlar, Allah canlarını alsa da kurtulsalar. Çocukları seviyor gibiler ama hayat kolay değil; okullar, kreşler, aktiviteler, yarına yetişecekler, o yüzden yüzlerini göremiyorlar. İyi eğitilmiş ruhsuz ve piç bir nesil yani… Hızla büyüyorlar.

Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Kimse kimse ile göz göze gelmiyor. Zira gözleri yüksekte, o yüzden düşünce iflah olamıyorlar. Kalkıp yürüseler de vicdanlarını yitirmiş haldeler. Gelene gidene çelme takıyorlar. Düşene de orospu deyip, küçük görüyorlar. Hâlbuki birbirlerini satıp payeler alarak hem orospu hem de pezevenk oluyor ama kendilerini beyefendi sanıyorlar. Nerden tutsan elinde kalıyor. Ellerini sürmeden yaşayayım desen ellerin bomboş kalıp hüzünleniyorsun ya, o da gelip oturuyor şurana.

Kalkıp gideyim diyorsun, sinende biriktirdiğin sıla hasreti, ilk adımla gelip çörekleniyor göğüs kafesine. Uzaklarda mutluluk hayalleri, bir vaha varmış orda, kim bilir serap belki. İkirciğinin makul gerekçeleri aklını kurcalıyor. Kimseye güvenecek halin yok, sırtında yüzlerce yara izi. Yarı yolda bırakıp gittiklerinin vebali omuzlarında, yanına aldıklarını tüketerek varacakmışsın gibi geliyor ama kürkçü dükkânına varıp postu seriyorsun orda.

Şüphe yok, ant olsun hüsrandasın. Vardım dediğin yere kanma! Yoktan var edeceğim diyecekler, ALDANMA! İsyan et! Var olmak hülyasına kapılma! Benlik iddiasında olma asla! Etrafını saran hayatı bırak yere usulca. Üstüne basıp ‘O’ hale eriş! Yeter kahrolma! Vardınsa, kal da görelim orda!


Ali Akçakaya

Haddini Aşıp Hadsizlikte Kendini Kaybeden Benliğin İçine Düştüğü Tarifsizliğin Tarifi

25 Kasım 2015/1 Yorum/in Düşünce Yazıları, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

İnsanın kendini aşması bir marifettir ve taltifi hak eder. Aştığı benliğinin heybeti göz ardı edilse de insan kendini aştıkça biraz daha yücelir. İnsanın kendisini aşması, aşamalı olarak daha da güçleşir bu şekilde. Kişi kendisini aşmayı bir yerde bırakır ve bir kimlik edinir ve doğruya erişmiş sanır kendini. Halbuki doğru, kişi her kendini aştığında farklı bir surete bürünerek önüne aşması gereken yeni bir ben olarak dikilir.

Bir tekerrür halinde kişi kendini gerçekleştirir ve kendini bulma arayışı biteviye sürer. Ancak aciz olan insanın gücü bir yerde tükenir ve buraya kadar der. Çünkü hayat taşıması gereken bir yüktür ve insan arayışını o yüke rağmen ve gerçeğin o yükün içinde gizli olduğunu bilmesine rağmen sürdürür. Cevapları bir yük olarak sırtlanan insan, o cevapların sorularını kendi dışında arar. Çığ gibi büyüyen egosunu aşması ve onu ayaklarının altına alması kolay değildir. Gurur kırıcıdır insanın kendini aşarak kendini kendi gözünde hiçleştirmesi, hiçleştirebilmesi. İşte o insan bunu yapar ve ne yazık ki bu, ne bir marifettir ne de taltifi değer.

Genel kabule göre zaman kaybı olan arayış, elle tutulur bir kazanç sağlamaz insana! Peki o insan ne arar hala?

İnsana yaşaması için verilen ömrü o ömrü didik didik ederek anlamı arayarak geçirmesi ahmakçadır. İnsanın kendini aşması ya da kendini gerçekleştirmesi o insanın yaşamına elle tutulur bir değer katmıyorsa, ki genelde değer yargısı maddi boyuta hapsolan kalabalıkların nazarında yapılan anlamsız ve saçma bir uğraştır, neden o insan kendini dışında aramayı sürdürür?

Emeksiz elde edebileceğini düşünür güruh. Kendini aramak yerine ona işaret edilen yerde eliyle koymuş gibi bulur kendini ( bulduğunu sanır ) ve bir yığın kendini bulmuşla birlikte haşrolur. Aynı günahı işler onlar, aynı duaya amin derler. Aynı cennetin hayalini kurar, aynı cehennemden ödü kopar hepsinin. Cennetlerinde hep aynı iyiler cehennemlerinde ise hep aynı kafirler vardır. Tahayyül aynı, mantık aynı, ceset varlık bedenlerde bir örnektir. Hayatsa herkese aynı muameleyi yaparak aynılaşmış bir söylemin tutucu vahşiliğiyle ölüm denen beyhudeliğe sürükler hepimizi, işte en korkunç aynılık hikayenin başını sonunu ablukaya almıştır ya bu yüzden. Debelenmelerimizin asıl sebebi de farklılaşmayı umarken aynılaşmamızı kabullenemeyişimizdendir.

Beynimi parselleyen bu paradoks, insanın haddini bilmesi ile kendini aşması ikirciğinde hapsediyor beni. Bir yanım beni aşarken bir yanım haddimi bilmem gerektiğini öne sürerek kalakalıyor. Bir yanım aşkın olmanın farklılığında kendini ( bir anlamda gerçeğini ) ararken, öte yanım bir cüzamlı gibi teslimiyet çığlıkları atıp duruyor. Söylemimi sarmış çelişkinin asıl sebebi de budur.

Eylemime ket vuran ve sonuçlara muhtaç yargılarımın kötürüm tekerrürüne sirayet eden söylemime bakılırsa, nedenlere muhtaç olmayan sonlara bizi çeken anafor tek gerçeğimizdir.

İnsanın kendini aşarak haddine yaklaşması gerekirken kendini özgürlüğün kuralsızlığına yaklaştığını sanması bir yanılgıdır. Her kendini aşışında o insan biraz daha haddine yaklaştığını bilmesi, onu kavraması ve kabullenmesi gerekir. Aksi takdirde kişi kendini aşarak ulaşmayı umduğu kuralsızlığa kendi benliğini yitirerek varacaktır. Bu da o kişinin bahsinin burada sürdürülmesini bile anlamsız ve saçma hale getirir. O kişi haddinin arkasındaki dipsiz ve tanımsız özgürlükte kendini kaybedecektir. Bu kayıp mıdır, yoksa insanın ezelden de evvelinde kaybettiği bir bensiz hakikatin aşkın ve anlaması ve anlatması güç tecellisi mi?

Ali Akçakaya

ZAVALLILIK

14 Ekim 2013/in Düşünce Yazıları, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

yaptığınız işin değerli ve önemli olduğunu ispatlamak için diğerlerini karalamanız gerekiyorsa

her savaşın bir tarafı da sizseniz

ve o cephede hep iyiler varsa normal olarak!

yeniye karşı bitmez tükenmez kin güdüyor

eskiye de gönlünüz razı olmuyorsa

tanımadığınız insanların ölüm fermanını imzalamakta fazla tereddüt etmiyor

ve onların size benzeyerek doğru yolu bulacaklarını düşünüyorsanız

sorunları çözmek için çoğu zaman beyninize değil de kalbinize danışıyorsanız

yani anlamadan iman etmek zorundaysanız bir anlamda

yargılıyor ama mahkum edemiyorsanız

güçsüz olduğunuz zaman yerdiğiniz güç odağını, elde ettiğiniz anda zalimleşiyorsanız

Bu demek oluyor ki siz de ZAVALLISINIZ

ALİ AKÇAKAYA

11 / 13«‹910111213›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top