Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Şunun için etiket arşivi: Ali Akçakaya

Buradasınız: Anasayfa1 / Ali Akçakaya

Yazılar

Taş Kesilmek

19 Ocak 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Karıncalar dolaşıyor ruhumun çeperlerinde. Arşınlıyorlar beynimi, sinir uçlarımdan dipsiz vadiye bakıyorlar. Odamdaki karanlığı kemiriyorlar sonra. Zaman mefhumu bir durağanlığa bırakıyor yerini. Akan her şey cılk bir bataklıkta çürümeye başlıyor. Ve izlemek düşüyor sana.

Korkular kalıcı bir iklimin en temel karakteristiği haline evriliyor. Başlayan her şey yük, biten her şey felaha erdiriyor gölgeni. Böyle böyle cenk meydanlarından çekiliyor hevesler. Çarpışmalar ve kavgalar iade ediliyor gerisin geriye. Köşeye sıkışmışken, ağırlıklarını bırakınca yere, başın göğe eriyor. Ermiş takımı icazet alıyor yalnızlığından, korkularından bahsedince dinleyicilere, alaycı maskelerini çıkarıyorlar kalabalıkların arasından. Yüzüne vuruyorlar zayıflıklarını, en nahif yanını bulunca oraya abanıyorlar. Dize geldikçe, dipçiklerini daha sert vuruyorlar merhamet eden yanlarına. Susup, sabır dinledikçe tanrı takımından,  çığlıklar ve figanlar dolduruyorlar ceplerine. Mendilinde onun hikayesinin en güzel anıları yazıyor, iyi ki sen varsın orada diyor. Göz görmüyor ama gönül yine de katlanmıyor olana. Dün dünde kalmaya ant içiyor da, yarınlar hep yalnızlık kokuyor şaire.

Ona sesleniyorsun öteki duyuyor sesini, bastırmak için en sevmediğin şarkıların nakaratını doluyor diline, yanındakinin aklını çeliyor, nefretini körüklüyor sana, sen dipten seslendikçe sesin daha da batıyor derine. Oraya demirliyor tüm arzular, uğruna falanlar filanlar, mavalları yazgının… Başının ucuna bir mermer koyuyorlar yastık niyetine, adını yazıyorlar kara kaplı deftere.

Başını mermerin soğuna yaslayınca soluksuz susuz, manasız geliyor edilmiş her söz, verilmiş her kavga. Başından belliydi diyorsun halbuki, olan kötü bir şeymiş sanki. Neden sadece diriler dua ediyor o halde? Neden göz yaşları var olanlar için değil de sırra erenlerin ardından dökülüyor ki sadece?

Herkes kendi makus talihine ağlıyordur belki. O mermer taş dile gelse de anlatsa keşke.

Ali Akçakaya

Ayın Üçü

16 Ocak 2022/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Beklememek gerektiğini, zamanı gelince anlamış olacaksın. Geç kalmış olmayı takma kafana, kimse nihayetine tam zamanında varmadı. Çürürken dahi ayağın yere sağlam basacak, nihayetine yerçekiminin cazibesine tav olduğunda varacak olsan bile.

İnsan, zayıf noktasını en hüzünlü tümcesinin sonuna kor. Her zerrene nüfus etmesine müsaade ettiğin muamma, seni senden alıp bir boşluğa bıraktığında, tüm o boşlukları zayıflıklarınla doldur, asılı kal orada, olan oldu desinler, olacaklardan haber ver onlara, müneccimlerin yalanları saçılsın ortalığa. Senin aklını başından alıp ağzına bir parmak bal çaldıklarında, o balın ahulu olduğunu unutma. Esrikliğin tadını çıkarırken, yarını alıp sonuç hanene yazacaklar. İşlemdeki hatayı kavraman bir ömre mal olacak ve o ömrü kimse ikinci kez yaşamayacak.

Aldatıcı yanı var olduğunu sanmak, yokluklarıyla seni sınayacaklar elbette ama sen varlığınla onların yokluğuna meydan okuyacaksın. Dur! önce okuduğunu tastamam anla. Bir şekilde üstesinden geleceksin zaten. Altından kalkamadığını sandığın sorunun yaratıcısı da sensin. Ol dediğine öl demeyi de bileceksin yani, yoksa imtihan ettiklerin kırık notları reva görecek sana. Sen de yaratıcıyım diye ortada gezeceksin utanmadan. Cehenneminde bir tek sen, herkes kendi yalnızlığında kavrulacak, kendi kalabalığında haşrolacak sonra. Olan sana olacak, olmayan ona… Kimse dönüp orada mısın demeyecek, selamını yankın alıp vuracak suratına.

Yoluna bakacaksın, yolun sonundaysan çıkar yoluna, şikayeti bırak kenara. Koyul artık kaf dağına, devleri al aşağı et, türküler tuttur, şiirlere iliştir dudağını, aldırış etme sensizliğe aldırış etmeyenlere. Sana ırmaklar getirdim, denizler bak orada, yastığına bağladığım ebemkuşağı, hadi kulaç at menekşeden ala. Tebessümü de eksik etme sakın, sen güldükçe öyle, yüzünde güller açtıkça dermek isteyecekler onu, izin verme onlara. Gül döktüğün yolları bile düşman ettiler sana, pes etmek mi aşkla! O yolların önünde diz çök yine, al beni kendine kat de, yolun sonunu işaret edecekler, inanma onlara. Sonuç hep aynı kapıya çıkacak diyecekler, desinler boş ver. Gidiş yoluna bak sen, kim var orada, aynaya bak şimdi, yüzündeki tebessüm onun sureti.

Hadi geç kalma toprağın asfalt kokuyor, tut yolcunun elinden, bırakma bir daha. Birileri durakta oturmuş yolun onların duragına uğramasını bekliyor.

Sen bekleme o durakta, payına düşen üç günlük hikayenden bir parça ayır bana. Aynı cümleye sığdır adımızı, duvarlarına sesimi as, suskunluğunu yanına…

Ali Akçakaya

Son Cümledeki Sonsuz Hece

26 Temmuz 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Ceplerini karıştırdı, bozuk paralarla beraber masaya döktü içini. Etraftakiler bize baktı. İnsanların gözlerindeki mahkemede, infazlar hep ilk celsede. Suçlu ilan edildik. Suç önceden belliydi, urganlar yağlanıyordu köşede, millet doluşmuş temaşa ediyordu halimizi. Konu komşu delil topluyordu ağızlarıyla. Baklalar hala nemli olduğuna göre, birileri yine günahımızı alıp bizi sevaplarımızla baş başa bırakmıştı. Bir tek biz acıyorduk halimize, acıyan yerlerimize de pamuk tıkıyorduk kendi kendimize.

Gözünün yağını yediklerimizin gözüne batar olmuştuk. Bizi bir kıymık gibi gözden çıkarmışlardı. Biz de çıktık, gözleri aydı. Acı ama gerçek olaylar silsilesinde bir rüyadan küfürler ve hakaretlerle uyandırıldık. Kaybedip kazanılacak bir müsabaka gözüyle bakınca insan münasebetlerine, insan en yakınlarına bileniyordu. Kaybedecek zamanları yoktu, sizin kaybedeceğiniz günü iple çekiyorlardı haliyle. O gün gelince, o günün de önceki günlerden farklı olmadığını görüp Niğde’ye nasıl gidilir diye ahaliye soracaklardı.

Alttan aldığınızı düşündüğünüz her hadisenin neticesinde, yine o hep haklıların hoşgörüsü sayesinde varlığınıza tahammül edilmişti güya. İnsan yanılgılarıyla başbaşa kalmaya cesaret edemeyince, birilerine suçu yükleyip olay yerinden uzaklaşıyordu. Hayat sizden önce olduğu gibi sizden sonra da kaldığı yerden devam edecekti öyküsüne. Sizin küçük kıyametleriniz kimin umurunda. Kimin bayrağı sizin kopan fırtınanıza el salladı. Bu kadar fazla abartmayın sahneden size düşen payı.

Güneş kaç yaşına girdi biliyor musun? Kimin umurunda bu kaçıncı gece, neydi hatırla sana kurduğum son cümledeki son hece. Yalvarırım dedikçe yalvartmayı maharet sanan put, dualarımı kabul eyle! Söyle, kaç güzel gününüz kaldı elde. Kimler ağır geldi bize, kimler ağır ağır demir aldı dudaklarımızdan. Mutluysanız hepinize güle güle.

Elleriniz kördüğüm, kördüğümünüz kandan kelepçe, sizi hunharca kim sevecek kimbilir bir daha böyle. Ağzınızdan kaç kez çıktı kelimeler, kulaklarınız hep başka şarkılara kulak kabartırken, yazık ediyordunuz kendinize. Kaç ayrılık için yeriniz kaldı şu ahir ömrünüzde! Kavgasını verip yara aldığınıza değen ne var şu an heybenizde. Dibi delik bir işkembe, ciğere misafir bir nefeslik hayat, manasız bir yük, kifayetsiz bir hırs sadece.

Yani… hepsi, her şey yok yere!

Ali Akçakaya

Eşref-i Mahluğun Makus Talihi

08 Mayıs 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi/tarafından Ali Akcakaya

Herkes kötüdür, sadece bazıları daha da kötüdür. Herkes kirlidir ama bazen bazımız daha da bir batar pisliğe. İnsan eşref-i mahluk değildir, insan bir ütopyadır. Bir erektir, yaşam mücadelesi de o erkeğe erişme çabası. Kaf dağları birer basamaktır. Zordur yani.

Su artık akıp yolunu bulamaz bu diyarda. Suya hükmetilmektedir. Denizlere değil barajlara dökülmektedir usulca. Oradan da büyük kentlerde yokluğa damla damla… Taş da yerinde ağır değildir artık, küçük küçük parçalara böldüler onu. Ağırlığını da manasını da yitirdi.

Var olan her şeye bir değer biçilince, çoğumuzun varlığı azınlıkların lükslerine armağan edilmiş oldu. Bu akıl almaz senaryoya kimse itiraz etmedi. Mantıklı gerekçeler kanuni zorunluluklar olarak uyulması gereken hayati kaideler olarak önümüze kondu. Bizim gönlümüz zaten olmuyor, onların ki olsun bari. Yoksa başka seçeneğimiz mi kalmamıştı ne! Aslında b, c, d seçeneklerimizi elimizden almışlardı. O yüzden her birimiz hep bir ağızdan bağırıyorduk; “a” doğru. Yani hakikat alğımız da onların iki dudağı arasındaydı.

Uçsuz bucaksız bir duvarda birer tuğla misali onların şatolarını çevreleyen değersiz bir yığındık. Hem onların güvenini sağlıyor hem de bağıra çağıra çektikleri nutukları, ördüğümüz duvara çarpıp bize emirler yağdıran bir yankı oluşunu, izlemekle yetiniyorduk. O gür ve korkunç ses, bizim sayemizde vücut buluyor ama biz bunu farkedemiyorduk. Zira hepimiz bir diğerinin yükü altında ezim ezim eziliyordu. Birimiz isyan edip duvara omuz vermekten vazgeçse belki, bir domino etkisi ile o koca duvar esaretimizi darmadağın edecek, sayemizde rahat nefes alan acımasız muktedirlerin mezarı olacaktı. Bunun farkında oldukları için aramızdaki harca nifak tohumları ekmeyi de ihmal etmiyorlardı. Çoğumuz o duvarın içinde çürüyüp, eriyip yok olana değin bunun farkına varmıyordu. Ya da farkına vardığında iş işten geçiyordu. Bu kirli saltanat böyle gelmiş böyle gidiyordu.

Acı olan yaşam mücadelemizi birilerinin huzur ve refahını tesis etmek için heba ediyorduk. Ne başka bir yaşamımız ne de başka bir mücadelemiz olmadığını bile bile. Buna razı gelmiştik güya, aslında başka türlüsünün olabileceğine ihtimal bile vermiyorduk. Kanmış, kandırılmış, dahası sinmiş sindirilmiş, korkmuş ve düzene omuz vermiştik, hepsi bu. Halbuki kaybetmekten korktuğumuz hayatı günbegün elimizden alıyorlardı. Çaresizlik içinde izliyorduk, ellerindeki kanlı kalemle kaderimizi çiziyorlar ve günü gelince kalemimizi varoluşlarına kurban ediyorlardı. Ellerine kanımız bulaşıyordu.

Eşref-i mahluk olmak hülyası taşırken manasız bir varoluş serüveninde yokluğa sürükleniyorduk. İnsanca yaşamaktan bihaber, varlığımızı onların kirli saltanatına kurban ediyorduk birer birer.

Ali Akçakaya

Ufuktaki Allık

04 Mayıs 2021/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi/tarafından Ali Akcakaya

Böyle hayal etmemiştim oysa. Böyle olacağına inanmamıştım. Bilerek, isteyerek eridim gittim. Anlamını onlar yitirmedi, ben yitirdim. Sıraya girince avanta kapmaya, sıradanlaştım. Sıram geldi sıramı da savdım. Şimdi kalabalık içinde bir hiçim. Kaygılarım yoldan geçenlerinkiyle aynı. Akşam aynı sıkıntıları düşünüyorum, herkes gibi. Korkularım suret değiştirdi.

Yaş kemale erince, dünyalık başımı döndürmeyecekti güya, gittikçe hamladım. Payıma düşeni hiç ettikçe, esiri oldum rafların, reklamların. Buradayım demenin en yavan haliydi, fani ihtiraslarım. Elde etmek için didişdiklerim, didindiklerim en bayağı adamınki ile aynıydı. Kendime ihanet etmiştim. Çok yaklaşmıştım halbuki, şimdi bir o kadar uzağım.

Hesaplarım değişti. Yarına dair fikrim, hissiyatım… Tereddütlerim bir köpeğinkinden daha asil değildi. Sus payını alınca ağzımın suyu aktı, o bir yudum su boğazıma yapıştı, boğuldum. Özden geçtim yani, ona yabancılaştım. Meramımı teraziye koyunca utandım, ağırlığını yitirmişti. İnsan kendisine bu kötülüğü nasıl reva görebilir ki! Yazık ettik, olan oldu, cevherin kalbi pas tuttu.

Şimdi uyanmalar, uyumalar hep aynılık içinde. Çağın vasatı olmak kaderine boyun eğdikçe, zelil olduk, pul olduk, piksellere bölündük. Manasını yitirince, maddesinde mana aramaya koyulduk. Hayır diye itiraz edelim istedikçe, bir hedef koydular önümüze ve o hedefe giden ağır engeller. O engelleri aşalım diye uğraşırken, muhakeme yeteneğimizi yitirdik. Amacın bu kadar bayağı olduğunu unuttuk. Bayağı davaların en hararetli savunucuları olmuştuk. Yazık ettik, yazıklar olduk.

Serseri bir mayın infilak ederken, hedefe kilitlenen bir ok bunuyordu, daha henüz tazeydi halbuki. Adresini yitirmiş bir kurşun beyhude hisler içinde ilerliyordu, maksat hasıl olsun isterken, insan yine her zamanki gibi maksadını aşıyordu. Bunu görmeyecek kadar sarhoştuk dünyaya, yaşamaya bağımlı halde sürünüyorduk oysa. Nefes alıp vermenin kendisine kutsiyet affedecek kadar gafil olduğumuz gerçeğine, yüz çevirmiştik. Yüzümüzü cambaza dönmüştük de, o da canımızı tersten okuyordu.

Vaktini beklemenin acizliği içindeydik. Bizi oyalıyorlardı. İpi, darı, ağacı hazırlıyorlardı sahnenin arka tarafında. Biz sahneyi iyi gören bir yerde bekliyorduk ama kimseden ses çıkmıyordu, belki kimsecikler yoktu. Sahne karanlık içindeydi, salonun ağır ışıkları üstümüze düşüyordu. Aydınlık kesiyordu kuytu yerlerimizi, hayallerimiz yaşadıklarımıza abanıyor,  olmuş olanın da olmamış olandan farkı olmadığını yineliyordu.

Tüm bildiklerimizi unutmuş da, unuttuklarımızdan mesul tutulmuştuk. Şimdi yazgımızda yazılanlara boş boş bakıyorduk. Saat sabaha geliyordu, garbın afakı kızıla çalıyordu.

Ali Akçakaya

8 / 13«‹678910›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top Scroll to top Scroll to top