Son Cümledeki Sonsuz Hece
Ceplerini karıştırdı, bozuk paralarla beraber masaya döktü içini. Etraftakiler bize baktı. İnsanların gözlerindeki mahkemede, infazlar hep ilk celsede. Suçlu ilan edildik. Suç önceden belliydi, urganlar yağlanıyordu köşede, millet doluşmuş temaşa ediyordu halimizi. Konu komşu delil topluyordu ağızlarıyla. Baklalar hala nemli olduğuna göre, birileri yine günahımızı alıp bizi sevaplarımızla baş başa bırakmıştı. Bir tek biz acıyorduk halimize, acıyan yerlerimize de pamuk tıkıyorduk kendi kendimize.
Gözünün yağını yediklerimizin gözüne batar olmuştuk. Bizi bir kıymık gibi gözden çıkarmışlardı. Biz de çıktık, gözleri aydı. Acı ama gerçek olaylar silsilesinde bir rüyadan küfürler ve hakaretlerle uyandırıldık. Kaybedip kazanılacak bir müsabaka gözüyle bakınca insan münasebetlerine, insan en yakınlarına bileniyordu. Kaybedecek zamanları yoktu, sizin kaybedeceğiniz günü iple çekiyorlardı haliyle. O gün gelince, o günün de önceki günlerden farklı olmadığını görüp Niğde’ye nasıl gidilir diye ahaliye soracaklardı.
Alttan aldığınızı düşündüğünüz her hadisenin neticesinde, yine o hep haklıların hoşgörüsü sayesinde varlığınıza tahammül edilmişti güya. İnsan yanılgılarıyla başbaşa kalmaya cesaret edemeyince, birilerine suçu yükleyip olay yerinden uzaklaşıyordu. Hayat sizden önce olduğu gibi sizden sonra da kaldığı yerden devam edecekti öyküsüne. Sizin küçük kıyametleriniz kimin umurunda. Kimin bayrağı sizin kopan fırtınanıza el salladı. Bu kadar fazla abartmayın sahneden size düşen payı.
Güneş kaç yaşına girdi biliyor musun? Kimin umurunda bu kaçıncı gece, neydi hatırla sana kurduğum son cümledeki son hece. Yalvarırım dedikçe yalvartmayı maharet sanan put, dualarımı kabul eyle! Söyle, kaç güzel gününüz kaldı elde. Kimler ağır geldi bize, kimler ağır ağır demir aldı dudaklarımızdan. Mutluysanız hepinize güle güle.
Elleriniz kördüğüm, kördüğümünüz kandan kelepçe, sizi hunharca kim sevecek kimbilir bir daha böyle. Ağzınızdan kaç kez çıktı kelimeler, kulaklarınız hep başka şarkılara kulak kabartırken, yazık ediyordunuz kendinize. Kaç ayrılık için yeriniz kaldı şu ahir ömrünüzde! Kavgasını verip yara aldığınıza değen ne var şu an heybenizde. Dibi delik bir işkembe, ciğere misafir bir nefeslik hayat, manasız bir yük, kifayetsiz bir hırs sadece.
Yani… hepsi, her şey yok yere!
Ali Akçakaya