Ali Akçakaya
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
  • Click to open the search input field Click to open the search input field Ara
  • Menu Menu

Archiv für die Kategorie: Seçme Denemeler

Buradasınız: Anasayfa1 / Edebiyat Seçkisi2 / Seçme Denemeler

Münezzeh Noksanlıklar

29 Eylül 2024/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Derimin yüzülmüş yanını tuzuyla ovaladı, bana ait değilmiş o. Ben başka biriymişim de kendime getiriyor eliyle. Saksımın suyunu değiştiriyor, köklerimi kemiriyor, filizlerime sövüyor durmadan.

Yakama taktığım dikenin sivri yanlarını törpülüyor, boyun bağımı bağlıyor sonra, böylesi daha iyiymişcesine. Eviriyor çeviriyor da doğru yanımı bir türlü bulamıyorum işte. Ben çıkıp gidiyorum kendimden, dışarıdan bakınca acınacak halime. Suallere en doğru cevabı arıyorum durmadan, bir yankı arıyorum da tutunup bir ucundan cümlenin sonuna varayım diye. Külyutmaz bir öğretmenin en haylaz çocuğuyu muyum ne, bu sınıfı geçince büyük adam olacağım herhalde.

Olamadım işte, bunu yapınca tastamam olur dediğim ne varsa eksiltti bende. İnsan doğduğu , büyüdüğü semtin sokağında nasıl kaybeder kendini, bu sokağı dönünce hangi yana düşer ki gölge. Hangi evin bahçesine kaçtı topum, kulağımı en son kim çekti böyle. Hafızamı yitirdim mi ne, aynaya baktığımda gördüğüm ne, kimin yakını kimin uzağı, hele bir de.

Tanımadığım adamlar peşimde bilmediğim nedenlerle, etrafım sarıldıkça hasretle, ellerimi kaldırıyorum, sobe. Bütün suçlamaları kabul ediyorum sonunda, ne varsa bende… Yüzüme okunuyor gerekçeler, amalar, fakatlar ve bir sürü ipe sapa gelmez zırva. Bir şeyi çözüme kavuşturmaya çalıştıkça, onu kaybediyoruz. Acımız büyüdükçe biz de küçülüyoruz karşısında. Hizaya sokuyorlar bizi, adam ediyorlar, kendimize getiriyorlar zorla, kimliklerimizi yenileriyle değiştiriyorlar, sen busun diyorlar, kabul ediyoruz, elimiz de mahkum ya. Biz de o oluyoruz günün sonunda, sonra hep bir ağızdan “sen busun işte” diye aşağılanma pahasına.

Suyuna gittiklerimizin vahalarına varma umuduyla, aklını kaçırmış mecnunların çöllerinde, serapların gönlünü çalıp susuzluğumuza derman arıyoruz beyhude. Manasını kendisinde aradığın ne varsa hepsi mi berhava, hepsi mi noksan, bu kadar tantanaya ne hacet, günün sonunda yazdığın hikayede sen yoksan.

Ali Akçakaya

Asr-ı Hüsran

16 Mayıs 2024/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Ah alanların dünyasıydı, ah alıp ahlayanların. Karanlık yüzlerine vuruyordu, nefretleri kendilerine ama sana kusuyorlardı.

Kötülük filiz vermiş ve nihayetinde vücut bulmuştu. Üstüne giydiği gömleğin ne dikişi ne de cebi yoktu, anlamadığı için anlam da veremiyordu haliyle. Ama bu acziyet ama bu korku, organize kötülüğün ekmeğine yağ sürüyordu. Çıldırmış ve dizginlerinden boşalmış atlar, deli gibi yokluğun ufkuna dörtnala… Olmaman gereken yerde, var olayım derken manayı yitirmene ne diye hayret ediyordu. Bu çark bu felek hep onların değirmenine kan taşıyordu, ruhları zift kokan adamların ellerinden çocukların kanı damlıyordu.

Biri çıkıp da itiraz edemez, düzene ses çıkarana bozguncu diyordu, kimin hakkını gasp ettiği belli olmayan kanunu. Yaşamı yasamanın yetkisini de arkasına alan haramiler, mazluma dar ediyordu. Öz yurduna uzaktan bakan çocukların, parklarda koşturan el oğluna bakıp içlenmesi, vicdana susma diye haykırırken; az ötede birileri, sus payı dağıtıyordu. Susarak var olacağı sanrısıyla ömrünü hiç eden ayak takımı, nefes alsa verdiğine şükrediyordu zaten. Şükürsüzlerin puştluklarına gıkı çıkmayan, o ürkek ama bir o kadar gaddar adamlar, pastadan aldıkları payı hiç ediyordu sırça köşklerinde. Kursakları ve keseleri dolu olunca marifet hasıl olmuş sanan ahmaklar ordusu, yedikçe eşrefini de feda ediyordu. Sadece adi birer mahluk olmak onlara yetiyordu da, be adam sana ne oluyordu! Bir hikmeti de vardı doğru. Hikmetine sual edince, cevabı yekpare bir sükut, insana bu hengamede bir parça sessizlik lüzum ediyordu. Ses çıkmayınca dağ taş dile gelip kimsenin bilmediği sırrı açık ediyordu da, senin payına da onun susu düşüyordu.

Diğerlerine benzedikçe değerlerine de benzediğini unuttuğun müddetçe, şahsiyetine pervasızca paha biçilecekti elbette, doğru. Üç kuruşu görünce aklını da ahlakını da kiraya verenlere, sahip oldukları sual edilince, kalpleri dillerine buğz ediyordu. İbret alacak ferasetlerini modernitenin vestiyerlerine terk edip de hevaların peşinde perperişan halde, tasmasını kim tutarsa onun için havlayan pespayelerin peşinde ömürler ölümlere uzanıyordu.

Kaşla göz arasına sıkışmış zaman, anlar zincirine prangalı mahkuma asrı dar ediyordu, hüsranıyla başbaşa kalacağı ana sürükleniyordu insan, ant içiyordu yaradan…

Ali Akçakaya

Tek Hecenin Ölçüsü

14 Nisan 2024/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Tam yitirecektim, bir parçası kaldı, almaya gelmiş. Gelmiş de ne olmuş sanki, dağ başlarını çekip gitmiş, biz de keçileri denizlere götürdük, gözleri maviye doysun diye, zeytin ağaçları arasında bir siyah koksun diye, ne de olsa bahar gelmiş. Çağın adamı değilim elbette, çağdaşı değilim müstakbel oğlumun, bilmem kaç asır öte.

Sonra ip atlayan çocuklar, seksek oynuyor küçüğüm, büyümüş de hayaller kuruyor, baca dumanları sinmiş düşlere, sabah karnesini almış, kocaman da olmuş, büyümüş de oyunları bitmiş çoktan. Sokağa çıkmış yok kimse, dağılmış insanlar telaşlar için, içinde.

O çocuga sen nakşettim, nefesinden canından üfledim, yaralarımdan sardım ona, büyüyünce unutsun diye. Minik kuşların kanatlarına niyetler iliştirdim, soluklarından tuttum göğe sürdüm, kahvemden renginden… Bana bulaşmış etin bir kere, tırnağında çürümüş tenim, kanım, her yanımda o tanıdık sızın. Kimsenin bilmediği dillerde, sana yazdığım mektupların, satır aralarında tebessüm eden tek hece ve karanlığın…

Defterleri, kitapları kayıp bir adamım can çekişen kalemi, sükun bulmuş bir aleme elemlerinden örten, elalemin gözlerine baka baka yolun yamacına ıslaklar çalan bir deliliğin, oh olmuşluğun ortasında, meydanlar okurken canı da senin burnunda. Hala anlamadığın, geri dönüşü olmayan bir cehennemin tam ortasında putlarına gelinlikler giydiren o adamın İbrahimleri acıyla baltalarını biliyor, takvimlerin dillerine de sürüyor ondan. Ne de olsa günün sonunda, bir senin diline dönüyor elde kalmış o tek hece, o karanlık yekpare.

Bunca edilmiş laf, kavga, havanda dövülen suyun ıslaklığı, teslim ol etrafın ben sarılı. Bir tek senin bildiğin dilde yazılmış mektuplar, sözler, namluda tek hece, karanlığa güneşler getirdim yoldaşı olsunlar.

Aç avuçlarını kınaların kızarsınlar…

Ali Akçakaya

Kilitsiz Kapının Zili

08 Aralık 2023/in Düşünce Yazıları, Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Umudu başkasının korkuluğunda sallandırmışım ben. Düzen böyle devam etsin diye yalanlar söyleyip inandıkça, inancımı kaybetmişim.

Yağmur yağmış, yüzüm dökülmüş. Öyle bir yere çıkmışım ki, çıt çıkmamış peşimden. Sonra bu yavan yaşanmışlık, bu var olan insanlık, beni utanca gark eden bu varlık, ötesi kasvet ötesi ağırlık.

İyilerin tarafında durup kötülerin ekmeğine yağ sürmüşüm. Ucundan koparmışım canımın, uzatmışım, istediğini verince, dahası demiş. Bir dediği iki olmayınca üç demiş. Gözü dönünce, görmemiş gönlü de. Gönlü körmüş, bir de düğüm olmuş.

Sonra bir ses çıkmış irkilmişim. İrkildiğimle kalmışım, zaman sahneden çekilmiş. Ben kılıcımı çekip, göğe el uzatmışım, bulutlara anlamlar yüklemişim, başına üşüşmüşler. Her ıslağım kulağına fısıltısını bırakmış, lakin aması varmış eldeki her cümlenin.

Bağlaçların diğer yakasında sıkışıp kalmış bir adamın adasına isimler aramışım. Suyu çekilmiş, gemileri karasına oturup ufka dalmış bir boşluğa varınca, oradan sonsuza uzanıp ne gerek vardı bu kadar tantanaya, demişim. Hep dediğimle kalmışım…

Gürültüye yüz vermemişim hiç, her celladın elinde kan olmaz, çok bilmişim. Tutmuşum okyanusların kulağından tepelerime sürmüşüm tuzunu… Atlasların arka bahçesine pembesi solmuş düşler kurmuşum, çocukların mutlu olduğu dünyalar varmış orada. Orada bir yol varmış hep, tam orada işte, sesimi, soluğumu kurban etmişim, hiçliğine.

Yoktan hiçe giderken, içimden geçene dur demişim. Bir fısıltı dolaşıp durmuş, kulağımdan kan damlamış eteğine. Aynamın kırığına yansımış yüzün, eteklerin zilimi çalmış, kapılarım kilit tutmazmış.

Ali Akçakaya

Bir daha asla

08 Ekim 2023/in Edebiyat Seçkisi, Seçme Denemeler/tarafından Ali Akcakaya

Bize kutsal kılıflar giydirildi, paslandık kınımızda. Uzat bana bileklerini, kılıcıma kan doğra. Hikayelerime iliş, kurtar beni bozkırlarından, dağlarıma geçit ver, zirvelerime nefeslen, yokluğuma mahlaslar tak. Ama adımı bir daha asla…

Bu hüzün yok mu, sükûn bulan yanardağ, lavlarını yutkunan ejderha, ensemizde nefesiyle beriki dünya, elimizde kalan son üç gün; biri orda biri burda. Diğerini hiç sorma, bir gözümüz hep o çukurda, minarelerin o dar yokuşunda adımı taşıyorlar sona. Zerk ediyorlar göğüne, toprağına, karana. Sen o adımı bir daha asla…

Sabaha karşı bir ara, beni tutup zorla getiriyorlar. Kaybetmişim olmadığım tarafı, onlar eliyle koymuş gibi buluyorlar, suçumu da işlemişler, günahımı soruyorlar bana. Ne sorarsa sorsunlar hep aynı cevabı veriyorum onlara. Boş sayfaların sonuna imzamı atıyorum. Biliyorlar kimse olduğumu, adım adım izliyorlar gölgemi. Susuyorum, bir bardak su dökülüyor, mermerlerden leşim akıyor. Kulağıma adımı fısıldıyor hoca, ama sen o adımı bir daha asla.

Aydınlığım karanlığında diz çökmüş. Adıma postalar yollanmış, tarihler hep yanlış zamana. Çok sevdiklerimin nefretine su serpmişim, iyi de etmişim. Kitaplarımda hep başkakarının adı yazılmış, adımı herkes unutmuş, birilerinin aklına sana sormak gelmiş. Ama sen o adımı bir daha asla…

Tuttuğum dileklere karalar bağlayıp avuçlarımı toprakla gusletmişim. Sokaklara kırmızı çizgiler çekmişim sonra. Ötesine tövbeler serpip günahlarımın olgunlaşmasını uzaklardan izlemekle yetinmek düşmüş bana. İpleri çözünce kopuk kopuk acılar da iyileşivermiş. Yaralarıma açılan kapılara kilitler vurmuşum. Kendimi çok büyütmüşüm gözümde, sonra sıkılmış da çocukluğuma dönmüşüm. Tahtada yazan yaramaz çocuğun adına ilişmiş gözüm.

Ama sen o yaramaz çocuğun adını bir daha asla.

Ali Akçakaya

Seite 2 von 12‹1234›»

Kategoriler

  • Düşünce Yazıları
  • Edebiyat Seçkisi
  • Fotoğraflar
  • Seçme Bilimsel Yazılar
  • Seçme Denemeler
  • Seçme Öyküler
  • Seçme Şiirler
  • Video Klipler

Etiketler

Abdülkadir Yeler Ali Akçakaya anlam Asaf Halet Çelebi Atilla İlhan Behçet Aysan Cahit Zarifoğlu Caner Taslaman Can Yücel Celal Sılay Cemal Süreya E. A. Rauter Edip Cansever Enis Batur Erci Hoffer Erdem Beyazıt Ergin Günçe Farid Farjad Gazetecilik J.L.Servan Schreiber John Tomlinson Kaos Teorisi Levni Mehmet Akif Mevlana Murat Menteş Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Neyzen Teyfik Oktay Rifat Olcay Yazıcı Onat Kutlar Pablo Neruda Rainer Maria Rilke Rudyard Kipling Savina Yannatou Tamer Sağır Timbaland Ziyad Marar İlhan Berk İsmail Tokalat İsmail Uyaroğlu İsmet Özel Şeyh Galip Şükrü Erbaş
:: Ali Akçakaya
  • Link to Rss this site
  • anasayfa
  • Kül
  • tez çalışmam
  • iletiş – contact
Scroll to top